Liberalizmin bize ezberlettiği kurallar vardır. Bu kuralları tartışmadan kabul etmek zorundayız. Değil itiraz etmek, tartışmaya açsak bile sistem bizi tekfir hatta infaz eder. “Müşteri her zaman haklıdır” kuralı bunlardan biridir. Seçmen her zaman haklı, suçsuz ve doğrudur mesela… Oy isteyenler, seçmenlerinin bencil olduğundan, ev ya da araba taksitlerinden başka bir şey düşünmediğinden ve bunun hata olduğundan söz ederse aptallık eder ve oy alamaz. Yoğurt satanlar için de böyledir hava savunma sistemi yahut zenginleştirilmiş uranyum satan devletler için de… Müşteri hep haklıdır. Müşteri kendini iyi hissetmelidir, haklı olmalıdır. Müşteri suçsuzdur, haklıdır, üstündür… Konvansiyonel medya için de böyledir, sosyal medya için de… Para kazandıran, oy veren kalabalıkları tartışmaya açamazsınız. Kalabalık diyemezsiniz; oteller “misafir” der, yazarlar ve sanatçılar “takipçi”, gazeteler “okuyucu”, televizyonlar “izleyici” derler; hiçbiri “Para kazandığımız kalabalıklar” demez… Denilmez zaten kabalık olur ama aslında öyledir…
İşte gerçek kötülüğün yaşadığı yerlerden biri de liberalizmin bu “Müşteri her zaman haklıdır” şatosudur. Bu şatoda bütün kötülüklerin bir sebebi vardır; mecburen yapılmıştır, başka çare kalmamıştır. Kötülüğün en yaygın bahanesine göre kötülüğü yapan tahrik edilmiştir ya da Allah muhafaza en kötüsü de çoğunluğun iyiliği için azınlık feda edilmiştir. Zaten gerçek kötülük de bundan başka bir şey değildir. Sebepsiz yere sırf zevk için yapılan kötülük yoktur, varsa da en fazla edebiyatın konusu olsun diye mübalağa edilmiş istisnai bir akıl hastalığıdır ve zaten edebiyat konu etmese kimsenin haberi olmaz. Şirinler’i yakalamaya çalışan Gargamel’in gerçek hayatta karşılığı yoktur. Gerçek hayatın Gargameller’i sırf altına çevirmek için Şirinler’in peşine düşmez. Şirinler bir hastalık yayıyordur, halkın güvenliğini tehdit edecek kötü fikirleri vardır ve çoğunluğun iyiliği için yakalanmalıdırlar. Hazır yakalanmışken israf olmasın diye altına dönüştürürler. Liberalizmin “Müşteri her zaman haklıdır” şatosunu koruyan gerçek kötüler böyle yapar.
Mesela Google, bu zamanda kötülük şatolarını koruyan muhafızlarından biri sayılabilir mi; bakalım… Antalya’da otobüs şoförlüğü yapan Barış Özer var mesela. Biz onu “Salak şoför” olarak tanıyoruz. Niye salak olmuş Barış Özer? İçinde 30 bin lira değerinde dövizin olduğu çantayı otobüste unutan İranlı turisti bulup verdiği için… Başka… Bir özel güvenlik görevlisinin düşürdüğü cüzdanı sahibini bulup verdiği için… Barış Özer salak mı? Ne münasebet, kim demiş bunu? Kahrolası Google yüzündedir. Google’da aranınca “Salak şoför” olarak çıkıyor çünkü… Değil efendim…
Konunun Google ile alakası yok. On binlerce insan, Google arama bölümüne an itibariyle 260 binden fazla kez “Salak şoför” yazmış. Bu arama yükselmiş, yükselince medya kalabalığın burada olduğunu görüp “Salak şoför” haberleri yapmış ve kötülük çarkı tıkır tıkır dönmeye başlamış. Böyle yazan gerçek kötüler yani halk, liberalizmin “Müşteri her zaman haklıdır” şatosuna sığındıkları için hiç kimse onlardan söz etmemiş. Müşteri öyle yazıyorsa, hit oradaysa, tık oradaysa, o şoför bal gibi salaktır!.. Çünkü orada markaların reklamları yayınlanacak ve para kazanılacaktır. Herhangi bir gazete çıkıp “Siz ne biçim insanlarsınız, dürüst insanları, salak diye yaftalıyorsunuz, lanet gelsin sizden gelecek hite de, tıka da…” diyemez. Google’ın ne suçu var peki?.. Hiç! Okuyucular, takipçiler, izleyiciler sözün özü “Para kazandıran kalabalıklar” olarak biz ne yazdıysak onu indeksledi işte algoritma!.. Ama biz medya olarak bunu böyle yazamayız çünkü kalabalıklara “gerçek kötü” demiş oluruz. Bunu dersek ölümcül bir trajediyle kendi kendimizi yok etmiş oluruz. Şimdi dikkatli bakalım buradaki gerçek kötü tanıdık geliyor mu?..