Su, yaşayan bütün canlılar için hayati önem taşır. Elbette insan için de bu geçerlidir. Geçen yazımızda suyun vücuttaki görevlerini okuyunca, belki bunu daha temelden kavramış oldunuz. Bir şeyin hayati önemi hâiz olması onsuz yaşanamayacağı anlamını taşır. Bu yönden baktığımızda, insan vücudunun yemeden birkaç hafta yaşayabildiğini, susuzluğa ise ancak birkaç gün dayanabildiğini araştırmalardan bilmekteyiz.
Yetişkinde vücuttaki su oranı %70 (70 kg) iken, yaşlandıkça bu oran daha da azalır ve %60’a düşer. Yaşlılıkla birlikte susama hissinin azalmasına bağlı olarak vücutta dehidratasyon yani derin düzeyde susuzluk gelişir. Yapılan çalışmalarda, 70-80 yaşlarında vücuttaki su oranının %50-60’ın altına düştüğü gösterilmiştir. Yani kısaca, yaş ilerledikçe su içmeye daha da dikkat etmemiz gerekir. Çünkü fark etmeden vücudunuzda derin susuzluk oluşturabilirsiniz.
Bebeklerde ve çocuklarda vücuttaki su oranı daha da yüksektir. Anne karnındaki fetüste neredeyse yüzde yüze yakın bir oranda su varken, yenidoğanda bu oran %80 kadardır.
Vücudumuzdaki suyun, hem yapısal olarak bulunduğunu, hem de hücresel olaylarda görev aldığını belirtmiştik. Yapısal su, hücresel düzeyde vücudumuzdaki proteinler, mineraller ve diğer başka maddelerle bağlı halde bulunur. Diğer bir kısmı da serbest halde bulunarak hücresel olaylarda, yapım-yıkım döngülerinde yer alır.
Bağlı su, hücresel yapının ve hücre bileşenlerinin (protein, enzim, nükleik asitler vb.) oluşmasında temeli teşkil eder. Serbest su ise, hücre ve doku düzeyinde serbestçe hareket eden sudur.
“Hasta değil susuzsunuz” kitabının yazarı Dr. F. Batmanghelidj “Vücuttaki serbest su, vücudun nakit parası gibidir, nakit para olmadığında vücutta işler sıkıntıya girer” sözüyle bunun önemini belirtmiştir. İşlerin nasıl sıkıntıya girdiğini haftaya izah edelim.
Yazarın web adresi: www.emineakin.com