Mitolojinin, evrensel çapta toplum yaşamına, kültürel kodlamalara, içerik üretimine/isimlendirilmesine büyük etkisi var. Bugün bile, bilimden sanata kadar çok geniş bir yelpazede; globalleşmiş, mitolojik kökenli tanımlara göre düşünüyor ve üretiyoruz. Nesnel kavramları/olguları öznel ve alegorik sembollerle bağdaştırma ihtiyacı söz konusu…

Üstelik Batı mitlerinin mevcut durumdaki hegemonyası aşikâr. Bunun sebebini kabaca, Batı âleminin yüzyıllarca tapındığı sahte kültlerin çatısında, evrendeki “ötekilere” karşı kendini bir başka kült olarak takdim etme ve buna biat ettirme idealinin işleyiş planına; oryantalist temelli uzun vadeli bir zihin mimarlığı projesinin gündelik yansımalarına bağlayabiliriz.

Yahut sosyal yaşamdaki mitolojik bağıntı kurma ihtiyacını (belki refleksini), dünya üzerinde bir toplum ve zihniyet ayrıştırması yapmaksızın, insanın bilinçdışında tartışmasız var olan “inanma” güdüsünün kategorik olarak seküler yaşam modeline eklemlenmesi şeklinde de yorumlayabiliriz.

Veya işin içine sosyolojik, psikolojik, politik unsurlar katmadan çok daha farklı çıkarımlarda bulunulabilir bu konuyla ilgili…

Öyle ya da böyle, mitolojinin toplumsal yaşamla, gündelik hayatla bağlantılı olduğu bir gerçek. Sıcak bir örnek vereyim.

Psikoloji kelimesini kullandım mesela… Psikolojiden psikiyatriye geçelim. Psikiyatri terimi Yunanca kökenlidir. Yunanca’ya da Yunan mitolojisinden girmiştir. Psykhe ve İatros sözcüklerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Mite göre, güzellik tanrıçası Afrodit, Psykhe’nin güzelliğini kıskanır. Sonra aşk tanrıçası olan oğlu Eros’tan, Psykhe’yi dünyaya gelmiş en çirkin insana âşık etmesini ister. Gelin görün ki Eros, bizzat Psykhe’ye âşık olmuştur. Ardından öyle olaylar zuhur eder ki Psykhe’nin ruh dengesi bozulur, bunalıma girer. Ruh bilimi, ismini bu efsaneden almıştır.

Örnekler çoğaltılabilir. Mesela malum, Antik Yunan astrologları gezegenlere isim verirken tapındıkları mitolojik tanrıları temel almışlardır. Gezegenlerin hareketlerini, hususiyetlerini gözlemlemişler ve gezegenlere, özellik ve karakter bakımından benzeşim kurulabilecek tanrıların isimlerini vermişlerdir.

Dünyanın hemen her yerinde adalet kurumlarının heykel ya da portre olarak bünyesinde bulundurduğu, elinde terazi tutan Themis figürü…

Avrupa kıtasına ismini veren, Zeus’un sevgilisi Europe…

Coğrafi harita derlemeleri için yapılmış “atlas” tanımının, Zeus’un verdiği cezayla gök kubbeyi omzunda taşımak zorunda kalan Atlas’a dayanması…

Illuminati teorisine ait meşhur tek göz sembolünün, Mısır tanrısı Ra’nın gözü olması…

Konuya verilebilecek başlıca örneklerden sadece birkaçıdır.

Bunların dışında günümüzde sinema, tiyatro, müzik, resim vb. birçok sanat endüstrisinin veya bilim/teknoloji dünyasının mitolojik unsurlardan çokça yararlandığı görülür. Ticarî kuruluşlar bile pazarlama stratejisi olarak tüketiciyi manipüle etmek, tüketim dürtüsüne yönelik zihnî meşruiyet yüklemek amacıyla mitolojik kavramlardan faydalanır.

Misal, ünlü Nike firması, ismini Zeus’un eşlerinden biri olan zafer tanrıçasından alır. (Bence firmanın bu ismi seçmesi, mitolojinin toplumlar üstünde yalnızca edebî bir etkisi olmadığının da kanıtı. Teori olarak, bilhassa Batı (tip)ine yönelik tarihsel bilinçdışı kodlarını kullanmak suretiyle, tüketim güdüsünün hazzını aktifleştirmek amaçlı bir manipülasyon olarak yorumlanabilir.)

Diğer yandan, birçok düşünürün mitoloji ve toplum ilişkisi hakkındaki görüşlerine kuşbakışı baktığımızda, mitolojilerin temel olarak toplumu düzene sokması, uyulması gereken normları alegori yoluyla insan zihnine işlemesi gibi özellikleri olduğu kanısına varılabilir.

Nitekim Jung, mitosların yaşamsal alan içerdiklerinden bahseder. Mitoslar yalnızca düşünsel simgeler değil, aslında yaşamın ta kendisidir. Ona göre, mitolojinin yitirilmesi; her zaman ve her yerde, hatta uygarlar arasında bile, tinsel (ruhsal, manevî) felakete yol açar…

İnsanlar, genel itibariyle, -buna modern seküler hayat biçimini de ekleyebiliriz- asırlar boyu tinsel miraslarını baz alarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Özellikle Batı’daki Rönesans hareketleriyle birlikte tinsel içgüdüler global çapta reddedilmeye çalışılsa da, hayal edilen (nesnele ve yalnız maddeye dayalı) zihniyet tezahürü, bugün bile insan vicdanında tam manasıyla yaygınlaşabilmiş değildir.

Modern dünyada halen mitolojik unsurların önem arz etmesi ve toplum yaşamına çeşitli kulvarlardan angaje olması, belki de insan zihnindeki temel güdülerin aslında yeniliğe ve değişime çok da açık olmadığının bir göstergesidir. Zira mezkûr insan tipi, kendine tanrısal bir misyon atfettiği üretim süreçlerinde dahi aslında kendisinden önce ortaya konmuş tinsel ögelerden, sözde tanrısal buyruklardan beslenir…