Sosyal psikolojik sıhhatimizi bozmaya yönelik saldırıların tarihi, yakın zamana ait yaşadıklarımız üzerinden okunamaz. Önemli dengeleyici kodlarımızın, “yapı söküm”üne uğratılmasının yaklaşık iki asırlık bir mazisi var.
Özellikle son dönemlerde yaşananların bir öznesi olduğumuz, sonuçlarından bire bir etkilendiğimiz için bugünle daha fazla ilgili olmamız ise anlaşılır bir şeydir. Fakat meseleyi tahlil etme noktasında bize gerekli çerçeveyi sunmakta da yetersiz kalacaktır.
Genelde İslâm coğrafyasına özelde de Türkiye’ye yapılan saldırılar, bizim temel kurumlarımızı hedef almıştır; din, aile vs. gibi. Bugün görülen darmadağınıklığın en önemli sebebi de bu temel kurumlarda ortaya çıkan tahribatlardır; bu tahribatın ortadan kaldırdığı “sıhhat”tir…
Bu temel kurumların başında gelen ve “toplumsal sıhhat”in korunmasında elzem olan dört şeyden biri “din sıhhati”dir. Bu bir devletin, ukdesinde bulunan bütün inançların güvencesi olmasını da beraberinde getirir; bir dinin sıhhatini koruyan, onu başka dinlerin mensuplarının tasallutundan kurtaran bir devlet otoritesinden bahsediyorum. Osmanlı bunun en güzel örneklerini vermiştir zaten…
İkincisi “beden sıhhati” üçüncüsü “mal sıhhati” dördüncüsü ise “aile sıhhati”dir. Bunlar, İmâm-ı Gazali’ye göre bir toplumun ayakta kalmasını sağlayan en öneli yapılardır.
Bunların içerisinde gizli olarak barınan ve temel şekillendirici konumunda bulunan bir diğer sıhhat yapısı ise “akıl”dır. Eğer yukarıda bahsi geçen bu dört yapı sıhhatini koruyabilmiş ise demek ki akıl da sıhhatlidir. Çünkü bireysel akıl ve ona bağlı olarak da toplumsal akıl sıhhatini kaybederse diğer yapıların sıhhatli kalması da mümkün olamaz.
Bir yapıyı ayakta tutabilmenin önemli yollarından biride onu yıkabilecek olan şeyleri de bilmeyi gerektirir; sadece yapacak olanların bilinmesi yeterli olmayacaktır. Bu sebeple bir toplumun “yok” oluşunun sebebi olarak gösterilen ve tarihî hafızamızdan bize miras kalan şu önemli saikleri de zikretmekte fayda vardır.
Peki, o zaman bir toplum ne zaman yok olur?
-Nasihat ehli bilginlerini kaybettiğinde.
-Hamd etmeyi unuttuğunda.
-Helal kazancı terk ettiğinde.
-Samimi dostluklar/arkadaşlıklar kuramadığında.
-Zamanı kaybettiğinde yani kıymetini bilemediğinde.
Bu maddeler, bizim devlet adamlarımıza yazılmış öğüt kitaplarında (Siyasetnâme) yer alan temel unsurlardandır.
Bugünlerde, sıhhatini korumakla mükellef olduklarımız gayet açıktır. En başta akıl ve mantık sıhhatimizi teröre ve onun piyonlarına asla bırakamayız.
Güçlü bir iktidar ve devlet yapısını asla sekteye uğratamayız; bu meyanda yapılan ve daha güçlü olmamızı sağlayacak kararlara itiraz: “Güneşin yüksekliğini parmakla göstermek kadar anlamsızdır.”
Bizim geçmişten alacağımız en önemli nasihatlerden biri de, affedilmemesi gereken ihanetlere dairdir. Yine bahsi geçen yapıların sıhhatinin korunması aynı zamanda ona zarar verenlerin cezalandırılmasını da beraberinde getirir. “Peki, kimdir onlar?” derseniz ifade edeyim. “ülkesinin işini savsaklayan, şerefini ve izzetini karalayan, devletinin sırrını yayan” kimselerdir.
Bu zeminde gösterilecek her müsamaha, mutlaka toplumun istikbalini tehdit eder ve sıhhatli kalmasını da engeller…