Her 10 kullanıcıdan 6’sının sahte hesaplar olduğu bir alan referans gösterilerek bazı çıkarımlar yapmak ve onun üzerine ciddi tartışmalar yapmak ne kadar doğru?

Toplumu ayrıştırmayı, insanlar arasındaki fikir ayrılıklarını düşmanlıklara dönüştürmeyi hedefleyen paylaşım ve mesajlar referans alınarak güya bu paylaşımı yapan kesimi “asıl suçlu” ve “çıbanın başı” ilan etmek ne kadar hakkaniyete uygun ve gerçekçi olabilir?

“Ben sahteyim” diye bas bas bağıran bu kişiler, birilerince “içlerindeki canavarı çıkartmak için günah keçisi olarak mı görülüyor?” sorusunu da sorabiliriz.

Her şeyi ile provokatörlük için açılmış bu hesaplar her ne hikmetse kerli ferli kişilerce referans gösterilerek asıl verilmek istenilen mesajlar için adeta “Bulunmaz Hint kumaşı” olarak görülüyor. Bu tam da ataların “Bir deli kuyuya taş atmış, 40 akıllı çıkaramamış” sözüne tekabül ediyor. Bilerek ve istenerek hatta tasarlanarak atılan taşlar sebebiyle insanlar birbirine sövüp sayıyor. Nedense karanlığa küfretmek bazılarının da hoşuna gidiyor.

Bazen sahte hesaba gerek kalmıyor. Yine birileri ufak tefek çarpıtmalarla toplumu karıştırıp birbirine düşürüyor ondan sonra köşesinden temaşa ediyor. Gelen tepkiler üzerine düzeltme yapsalar da atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş oluyor. Arzulanan şeyi elde etmiş oluyorlar ya gerisinin ne önemi var?

Yukarıda bahsettiğim hususlarla ilgili binlerce örnek var. Ama son bahsettiğim konu ile ilgili bir misal vereyim.

Gazeteci Turan Kışlakçı katıldığı CNN Türk’te katıldığı televizyon programında: “Twitter’da küfür ve hakaret edenlerin çoğu hastalıklı insanlar” diyor fakat (küfür ve hakaret) vurgusu çıkarılıp servis ediliyor.

Kendi ekranlarına çıkmasına ve sözlerin orada sarf edilmesine rağmen Doğan Grubunun yayın organları CNN Türk ve Hürriyetin hesaplarından: “Turan Kışlakçı: Twitter kullanan insanların çoğu hastalıklı insanlar” diye servis ediveriyorlar.

Ortaköy saldırısında “Oh olsun!” veya “Bu da bir şey mi, başınıza daha neler neler gelecek, bekleyin” diye tweet atanlar asla gerçek kimlik ve kişilikleri ile yapmıyorlar bunu.

Tıpkı İzmir’de polis memuru Fethi Sekin’in tarihe geçen destansı şehadetiyle olası büyük bir katliamı önlediği saldırıdan sonra tweet atılan hesapların asla gerçek olmadığı gibi. O zaman nasıl oluyor da bu tip paylaşımlar gazete ve televizyon haberlerine gündem olacak seviyeye geliyor.

Acaba birileri bu tip şeyler sahte, yalan-yanlış da olsa duymak ve görmek istedikleri için mi balıklama atlayıp altyapı olarak kullanıyorlar? Muhtemeldir.

Özel bazı ufacık kazanımlar elde etmek uğruna sanalın labirentlerine gizlenerek klâvye silâhşorluğuna soyunmak, provokatörlük yapmak topluma, vatana ve millete ihanet etmektir. “Sanal”ı adeta tek yaşam alanları haline getirmiş olan bu profesyonel provokatörleri ve ruh hastalarını gerektiğinde görmezden gelip yok saymazsak, muhatap alındıkları müddetçe yaşamaya devam edecekler.

Bilinen, gerçek kimlik ve kişilikleri ile provokatörlük yapan yok mu? Elbette onlar da var.  Çok da bunalırsanız zaten eskiden “Sanal âlem ve sosyal medya” diye bir şey yoktu. Hayatın bunlar olmadan da devam ediyor. Hem “sosyal medya ne kadar sosyal?” Güzellikler sizinle olsun…