Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki kişisel çıkarlar, rant oyunlarındaki başarısızlıklar, kürsü sahibi olamama, kur manipülasyonları, üst düzey ekonomik şantajlar ve sair gibi meseleleri bahane edip, PKK ve FETÖ’yle uzlaşı alanı aramak, bunlarla ortak muhalefet dili üretmek; fiziki ve zihni müstemlekeciliğe, sermaye oligarşisine, Yeni Dünya distopyasına boyun eğmektir. Bu da ya gaflet ya ihanettir. İkisinin de şakası olmaz. Bu, hepimizi ilgilendiren ve seçim sandıklarına bu vakıayı aklımızdan çıkarmayarak koşmamızı gerektiren bir vakıadır.

Şimdilik belli bir hedefe kilitlenelim:

Bugün Saadet’çi camiaya odaklandığımızda, koltuk takımının uluslararası ihanet şebekelerinin tasmasını büyük bir keyifle taktığını, halk kısmının da umumiyetle mevzubahis efendi-köle ilişkisini -haşa- cihat olarak algıladığını görüyoruz.

Ehl-i Sünnet dışında zerre hakikat tanımlayıcı kitapları okumak, ilim, irfan öğrenmek bu yüzden önemli. Tarihimizi, aidiyetimizi, şahsiyetimizi ve haysiyetimizi toplum ve fert bazında tanımak, özümsemek bu yüzden mühim… İçinde doğduğumuz, yoğrulduğumuz ve kavrulduğumuz sosyolojiyi idrak etmek bu yüzden şart…

Aksi takdirde insan…

Seçimden seçime cumaya giden, rutin yaşantısında Allah’ın şanı azim ismine alerjisi olup her seçim öncesi ‘’benim annem kapalıydı zaten’’ masalı okuyan karikatür tipleri; ideal İslam devleti formuna kavuşma sürecinde kendisine en büyük destekçi olarak görebiliyor…

Onlarca yıl Amerika’daki fakirhanesinden(!) buyruk yağdırıp, milyonlarca gafilden şerefi, namusu olmayan bir ihanet ordusu türeten Feto’yla aynı dili konuşan sözde milliyetçi figürlerle İslam’a hizmet edeceğine inanabiliyor…

Tarihi, İslam nizam ve ahkâmına, mutlak hakikati kimlikleştirenlere zulmetmekle geçen bir zihniyetin, Türkiye’yi kurtuluşa erdirecek bir kahraman zümresine evrilebileceğini düşünebiliyor…

En basiti, her fırsatta çığlıklarına konu ettikleri 28 Şubat mezaliminin baş mümessilleriyle birlik olmayı, hala gölgesi geçmemiş o karanlık dönemin icracılarıyla aynı tastan ekmek yemeyi kutsal bir dava olarak sahiplenebiliyor…

Daha da iğrenci, PKK’nın, PKK’nın meclisteki takım elbiseli üyelerinin ve komple hepsinin besleyicisi Emperyalist Batı’nın yıllardır ülkemizde gerçekleşmesi için çırpındığı özerklik bahsini, utanmadan seçim bildirgesi diye vaat edenlerle aynı yolda yürüyebiliyor…

Bu ülkenin menfaatleri için yapılan ne varsa hepsini yok etmeyi politik deha olarak sunup, izotop ve bisiklet muhabbetiyle ülkeyi refahla buluşturacağını iddia edenlere görülmemiş bir çiğlikle taraftar olabiliyor…

Durum net.

Terör örgütlerinin ve sermaye oligarşisinin avucunda cirit atan güya bir “millet ittifakı” söz konusu. Saadet Partisi de bu ittifakın ancak yancısı konumunda. Ve bu yancılığa ısrarla devam ediyorlar. Onlar için biçilmiş “kullan-at” rolünü ısrarla sahipleniyorlar. Kepaze bir haldeler. Saadet Partili seçmen kitlesi ise, geçmişten ders çıkaramayıp yobazlığın esiri olarak, bu ihanet zincirinin bir parçası olmuş durumda…

Neyse ki tarih, saadeti ihanette bulanları ve aklını kiraya verip bu rezilliğe onay veren ham kafaları yazacak. İleride elbet bu pespayeliğin hesabını soran temiz nesiller doğacak.