Ben o adam değilim.

Filistin’e, Suriye’ye, Libya’ya ve sair bölgelere; kendi topraklarımıza dair, rakamlara boğulmuş uluslararası politika analizleri yapacak o riyazî kafa ben olamam.

Rusya’nın, İran’ın ve hatta Çin’in İdlib’deki sömürge planlarını ekonomi-politik bir lisan ile ifşa edecek profesyonel TV yorumculuğuna hevesim yok.

Ortadoğu ismiyle etiketlenen öz muhitimizi, gündelik siyaset argümanlarıyla kurtaracak o analitik deha ile sıcak temaslar kurmuyorum.

Tüm bunları yerli ve millî bir düşünce zemininde yapacak yeterince beyin var. Üstelik gayet de başarılılar.

Ama bir Müslümanım. Bir Türküm. Kendi görüş galaksimde iç içe geçmiş ait bir politika, bir ruh dünyam var. Mukaddes ölçülerde belirli kaidelere, keskin şuurlara sahibim. Ve asgarî müşterekte birleşmemiz gereken bir sosyal namus anlayışına talibim. İhanete, ahlaksızlığa, şerefsizliğe tahammül edemiyorum. XX. miladî asrın başında zihin haritama ve gönül coğrafyama çizilen hudutları kabul etmiyorum.

Elhasıl, meselelere daha çok mana cephesinden bakmaya çabalıyorum.

***

Yapılan diplomatik mutabakatları bir bir çiğneyen Rusya, tasmasını elinde tuttuğu Esed köpeklerini üstümüze saldı. Mübarek Regaib gecesinde hem de. Tahliye birliklerimize, ambulanslarımıza bile ateş açtılar. Şehitler verdik.

Bu ülkenin yüz karaları yine boş durmadı. Siyasetçisinden medyacısına kadar yine Sömürgeci iplerine tutundular. Etki ajanları, provokatörler doldurdu yine zihin (agora)larını. Leş ideolojileri, tertemiz şehit kanıyla pazarladılar.

PKK/YPG’ye ”terör örgütü” diyemeyenler, Pensilva’dan Kandil’e kadar terörist kucaklayanlar, Akdeniz’deki haklarımızdan şevkle vazgeçenler, her fırsatta Baas rejimine diplomatik bir değer atfedenler; çıkıp ”Ne İdlib ne Libya ne şura ne bura Mehmetçiğin tek bir kanına değmez” tonunda beyanlarla algı oyunları tezgâhladılar.

Türkiye’nin müthiş bir salvoyla milyonlarca mülteciye Avrupa’nın kapılarını açması; faşist yığınların bir anda merhamet timsali kesilmesine yetti. Bir Suriyeli’ye oksijeni dahi fazla görenler, Avrupa’nın geçirdiği panikatak krizlerine eşlik etmeye başladı. Muhalefet adı altında, yine beynelmilel kolonyalizmin sözcülüğüne soyundular.

Tarih bilmeyen, milletini tanımayan, ülküsünü anlamayan ahmaklar ordusu; Türk askerî ordusunun temel vazifesini yine kavrayamadı. Ucuz demagojilere, satılık hassasiyetlere adadılar kendilerini. Şehadete inanmayanlar, utanmadan şehit duyarı kastılar.

SİHA’larımızı merket (drone)larına benzeten aptallar, SİHA ateşiyle kül olan teröristler için en yanık ağıtları tüttürdüler her zamanki gibi. ‘’Şehitler Tepesi boş kalacak’’ diye yemin eden bir politika rezaletine, yine en gür sedalarla destek oldular.

İşte manzaramız:

Günlerdir, Moskof ve Pers emperyalizminin şebbihalarını vuruyor kahraman Türk askeri. Ne acı ki, Türk pasaportlu ecnebilerden yükseliyor çığlıklar. Gazete manşetlerine, Meclis kürsülerine bulaşıyor sömürgeci salyaları. Adalet ve barış yalanları savuruyor Manda yanlısı aşağılıklar….

Yeter!

Onlar kendi aidiyetlerine, biz kendi mukaddeslerimize hizmet edelim. Onları kazanmaya çalışmayalım artık. Bu ülkenin bir parçası olmaya zorlamayalım. Hiç vazgeçmeyecekler çünkü. Pes etmeyecekler. Vicdanlarındaki kara lekeyi, nesilden nesile aktarmaya devam edecekler.