Siyaset yorgunu bir toplum olduk. Siyaset yorgunu yerine ‘siyasallaşan’ bir toplum olduk daha doğru bir tanım…

Sokakta, dükkânda, evde, çarşı-pazarda…

Hemen herkesin gündemi siyaset.

Öyle ki…

Bu seçim, yani 24 Haziran seçimleri, ölüm-kalım savaşı olarak görünüyor. El hak, doğru da…

Su bulanmadan durulmaz. Ama diyeceksiniz ki, “bu memleketin suyu hep bulanık; hiç durulmuyor ki!”

Cumhuriyet dönemi siyaset hayatımıza baktığımızda bu tespit de doğru. Peki, neyi konuşuyoruz? Niye konuşuyoruz?

1923’ten 1938’e, 1938’den 1945’e, 1945’ten 1950’ye ve sonrasındaki onar yıllık kronolojiye baktığımızda bunun ne anlama geldiğini çok açık bir şekilde görürüz.

Türkiye siyaseti hiçbir zaman kendi dinamikleri ile şekillenmiyor. Yani siyasetin dip dalgası kendiliğinden oluşmuyor. Birtakım hesaplar, menfaat grupları, küresel patronlar en önemli belirleyiciler…

Düşünün…

Bu ülkenin 70 cente muhtaç edildiği günler, muhtıralar, darbeler, darbe girişimleri…

Topluma ölümü gösterip, sıtmaya razı ettikleri tarih dönümleri…

Kardeş kavgalarını, kurtarılmış sokakları, kardeşin kardeşi katlettiği günleri…

Bir Allah kulunun çıkıp “Yahu durun, siz kardeşsiniz” bile diyemeden, dese bile kimseye dinletemeden yok olup giden canları…

Şimdi her biri tarihin tozlu raflarında yahut nisyan sayfalarında…

Yeni bir hipnoz çağı başlamış gibi…

Sanki başından beri olup biten her şeyin müsebbibi bugünün iktidar partisi.

Siyaset kendi doğrularını uygularken bazen yanlış yapabilir. Yanlışını görüp tekrarlamaması erdemdir. Kendi özeleştirisini yapar. Ya hatayı sürekli hale getiren kadrolarını değiştirir veya değişen toplum dinamiklerine uygun olarak dönüşür.

Türk siyasetinin en uzun ve en istikrarlı iktidarı hakkında bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “metal yorgunluk” tespiti tam da böyle bir şey…

Gereği yapılmadı mı?

Türkiye’nin son 16 yıllık yakın tarihi baş döndürücü hizmetlerin hayata alındığı bir dönem: Hızlı trenler, nükleer santraller, yerli ve milli silahlar, ekonomik istikrar, mazlum coğrafyalara merhamet, ekonomik kalkınma, terörle mücadele, koruyucu ve kollayıcı dış güvenlik politikası, Marmaray, Avrasya Tüneli, Osmangazi ve Yavuz Selim Köprüsü, duble yollar, tüneller, havaalanları, üniversiteler, hak ve özgürlükler ve daha yüzlerce başlık…

Merhum Süleyman Demirel aklıma geldi.

Bir mitinginde, “Şunu da biz yaptık, bunu da biz yaptık, yine biz yapacağız” diye sıralarken, kalabalığın içinden biri bağırmıştı:

“İyi de… Bütün bunları bizim paramızla yaptın! Babanın parasıyla yapmadın ya!..”

Demirel zeki. Altta kalır mı?

“İyi de gadişim, binaenaleyh biz yaptık. Bu para onların zamanında da vardı… Ama yapmadılar. Biz yaptık…”

24 Haziran’da daha hızlı karar alma, daha çok hizmet ve kalıcı istikrar için sandık başına gideceğiz. Onun için bu seçim diğerlerinden önemli. Çünkü bu aynı zamanda bir sistemin de dönüşmesi; Başkanlık Sistemi veya Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi…

Eskide kalmış taşra siyaseti aklı ile bunu anlamak çok zor. Zor olduğunu da seçim meydanlarındaki mitinglerde görüyoruz.

Şimdi akıl zamanı…

Sakin olan, vizyonu olan, derdi olan, sorumluluk sahibi olan, siyaseti kendisi için değil milleti için yaptığının bilincinde olan kadrolar kazanacak.

Zaten öyle de olmalı…

Siyasetçi için böyle de…

Biz seçmenler için bu kadroları tespit etmek ve sahip çıkmak önemli değil mi? En önemlisi bu…

Telafisi olmayan zamanlara yaklaşıldı. O yüzden herkes gerçekçi olmak zorunda. Memleketin son bir asrına bakarak karar verilmeli. Çünkü dünya yeniden dizayn ediliyor. Güçlü olan ayakta kalacak. Biz de ayakta kalmalıyız ve masada yerimizi almalıyız…

……………………………

Değerli okurlarım, yarın arife, ertesi gün Ramazan Bayramı… Mübarek bayramın bize, ailemize, çevremize, memleketimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa huzur getirmesini diliyorum.