Geçtiğimiz günlerde medyaya İzmir Konak ve İstanbul Fenerbahçe Orduevlerinde başörtülü konukların içeriye alınmamasıyla ilgili iki haber düştü. Artık tarihe karıştığı düşünülen bu vakıalar nasıl meydana geldi ya da hala nasıl gelebilmekte doğrusu merak etmek hakkımız. Bunları münferit hadiseler olarak mı okuyacağız yoksa hala canlılığını bir dip akıntısı süreğinde koruyan ilkel zihniyetin bilinç dışına vurumu şeklinde mi değerlendireceğiz?
Yıllarca bu ülkenin has evlatları, hakiki sahipleri sonradan olma/görme bir mankurt zihniyetinin baskısı altında inim inim inledi. Bırakın evladını askere gönderen anayı, biricik yavrusunu bu vatana şehit verenler bile kışla kapısından içeri sokulmadı. Hem de çok mühim(!) bir sebebe bağlı olarak: Başı kapalı olmak ya da örtü iğnesini onların istediği yerden geçirmemiş olmak. Ne acılar, ne dramlar yaşandı. Hala anımsıyoruz, hiç de unutmayacağız.
Çünkü unutursak vaktiyle gözyaşını silemediklerimize ihanet etmiş oluruz.
Çünkü unutursak yarın yeniden yaşarız.
Elbette o günler geride kaldı. En azından biz öyle sanıyoruz veyahut da birileri şimdilik öyle zannetmemizi istiyor. Zira zaman zaman ortaya çıkan haberler hala bu süfli mantalitenin devam ettiğine dair şüpheler doğuruyor. Dileriz medyaya yansıyan bu haberler gerçek olmaya ya da bir iletişim kazasından ibaret ola.
Şu var ki bu ülkede orduyu yönetebilen devleti de gerçekten idare ediyor demektir. Peki hükümetimiz, askeri gerçekten yönetebiliyor mu? Bu soruya ağız dolusu “evet” cevabını verebiliyorsak sıradaki soruya geçelim.
Öyleyse bugün Cumhurbaşkanımız bile İmam Hatipli iken İHL mezunlarına askeri okul yasağı neden devam ediyor? İmam Hatip Lisesi’nden mezun olan bir genç, subay ya da astsubay okullarına niçin müracaat edemiyor? Onların bu vatan için şehit olmaya hakkı yok mu?
Yeni Türkiye’de bunu aklımız almıyor. Bu yasağın gerekçesini biri bize izah etsin. İmam Hatip Liseleri paralel devlet yapılanmasına adam mı devşiriyor? İmam Hatip Liseleri PKK’ya eleman mı tedarik ediyor? Bu çocuklar bölücü mü, hain mi, Esedci mi, takiyyeci mi, militan mı, Işidci mi? Bunlar kim ki devletin en önemli kurumuna sokulmuyor?
Evet, eski İmam Hatip ruhu kalmadı. Ülkeye yedirilen sulandırılmış İslam ya da post-modernist saldırıların savurduğu muhtelif kroşelerden bu çocuklar da ne yazık ki nasibini aldı. Herkes ve her şey gibi onlar da dijitalleşti ve hakikat algıları sarsıldı. Onlar da umumi sosyal sorunlarımızdan bu toplumun bir parçası olarak etkilendi ama hepsi bu kadar.
Aslında bu durum bize ülkemizin örtük gerçekleriyle ilgili o kadar çok şey söylüyor ki başım ağrıyor iç sesimin gevezeliğinden.
Mevcut askeri hiyerarşiyi oluşturan komuta kademesi, hükümetin iç ve özellikle dış politikasını ne kadar benimsiyor, sizce? Bugünkü duruşları sadece güçlü bir iktidarın varlığından mı kaynaklı yoksa gerçekten olması gerektiği hizaya geçip demokratik olgunluğa mı erişti, birdenbire askeri seçkinlerimiz?
Acaba 7 Haziran seçimlerinden sonra bir koalisyon teşekkül etseydi ve yakın tarihimizdeki gibi yeniden zayıf ve sorunlu bir siyasal yapı ortaya çıksaydı, doğacak boşluğu yine asker doldurmayacak mıydı?
Askeri okullardaki eğitim sistemi, askerin görev tanımını nasıl yapıyor dersiniz? Askeri eğitimin ana felsefesini hala “siz bu ülkenin asıl ve gerçek sahiplerisiniz” aforizması mı oluşturuyor? Askerin eğitim müfredatı onun demokrasi içerisindeki gerçek yerini ne derece ve nerede belirliyor?
En değerli soru cevapsız olanıdır, der Bill amca.
Bizden sorması… Baki selam…