Birkaç aydır Dünyadaki tüm devletlerin ve milletlerin önceliği, Kovid-19 (Corona) virüsü ile mücadele etmektir. Görünmeyen bir düşmanın nereden ve nasıl insana bulaşacağı belli değil. Bulaştığında ise, bünyesi zayıf olan insanları birkaç günde içinde hayattan alıp götürüyor. Korku filmlerinde görülen, bir virüsün veya örümceğin insanlara musallat oluşu senaryoları bir nevi gerçek oldu.
Bu vakanın dünyada ilk olmaması, geçmiş tarihlerde milyonlarca insanı hayattan alıp götüren benzer vakalardan sonra dünyanın tekrar eski canlılığına kavuştuğu gerçekleri, içimizi ferahlatan bir durum. Yani bu salgından sonra da dünya eski haline gelecektir. Yine içimizi rahatlatan asıl önemli durum, dünyada sağlık sistemlerinin eski dönemlere göre çok ileri düzeyde olmasıdır. Yani bu da geçecektir. İnsanların, görünmez düşmana yakalanmamak için yapacakları davranış, sadece tedbir ve sabırdır.
Dünyada şu ana kadar 2 milyon 800 binleri geçen sayıda hastalığa yakalanan, 760 bin civarında iyileşen ve 194 bin civarında da vefat eden insan var. Rakamlar pek iç açıcı değil. Türkiye’de ise 105 bin civarında bu hastalığa yakalanan, 22 bin civarında iyileşen ve 2600 civarında da vefat eden var. Dünyadaki vaka oranlarına göre oldukça iyi bir durum.
Kovid-19 salgını, sağlık sistemlerinin durumu, yeterliliği, olası felaketler durumunda insanlara yönelik yardıma ulaşmadaki duyarlılıkları gibi bir sürü konuda devletleri ve milletleri bir testten de geçirmiş oldu. Yani takke düştü kel göründü. Amerika’dan Avrupa’ya kadar bu salgın süresince yaşanan görüntülere, manzaralara, yetersizliklere, beceriksizliklere bakıldığında, salgından sonra batı ülkelerinde sistemlere yönelik eleştirilerin tavan yapacağını şimdiden söylemek mümkündür.
Türkiye, salgın sürecini başarılı bir şekilde yürütmektedir. Bunda elbette, güçlü bir sağlık sistemimizin olmasının payının yanında, sağlık çalışanlarımızın özverili gayretlerinin etkisi büyüktür.
Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun hastalığı kontrol altına almak için yürüttüğü mücadele ve insanları medya aracılığı ile eğiterek yönlendirmesi takdire şayandır. Salgınla mücadelede bizzat hastalarla yüzgöz olan, onları iyileştirmek için kendilerini dahi tehlikeye atan doktorlarımız, hemşirelerimiz, hasta bakıcılarımız velhasıl tüm sağlık çalışanlarımız en büyük takdiri hak etmektedirler.
Görünmeyen düşmanla cephede savaşan onlardır. Aylardır evlerine gidememelerine, çocuklarını görememelerine, maske vs takmaktan yüzleri ve elleri mahvolmalarına rağmen büyük özverilerle görevlerini yapmaktadırlar. Bu riskli ortamda gönüllü görev almak isteyen çok sayıda hekim ve çalışanın olduğunu biliyoruz.
Bu süreçte çok sayıda hekim ve diğer sağlık çalışanlarımızdan maalesef vefat edenlerin olduğunu görüyoruz. Annesini, babasını ve kardeşini bu salgında kaybeden ve kendi de birkaç gün önce vefat eden Dr. Yavuz Kalaycı’nın vefat etmeden önce “Kızlarım çok küçük, onlara bakarsın değil mi?” sözleri yürekleri dağlamıştır. Bu tarz yürek yakan hikâyeler çoktur. Elbette ki devletimiz ve milletimiz, millet ve vatan uğrunda canlarını feda eden kahramanların çocuklarına ve geride kalan ailelerine bakacaktır. Gözleri arkada kalmasın.
Sağlık çalışanlarımız her zaman başımızın tacıdır. Bu süreçte görevini yaparken hayatını kaybeden tüm sağlık çalışanlarımızın şehit sayılması için devletimizin gereken önemi göstereceğine inanıyoruz.
Türk hekimlerine ve sağlık çalışanlarına güvencimiz sonsuzdur.