Çok yaşadığımız ama hep ümitle düzelir diye beklediğimiz bir konuyu hakkal-yakîn yaşadığımız son örnek üzerinden yola çıkarak mevzu etmek istiyorum.

Eşim Fatma Pekçetin, İstanbul Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden Aynur Şahin isimli bir hekimden randevu alıyor ve randevu saatinde polikliniğe başvuruyor. Yanında 5 yaşındaki kızım ile muayene odasına girdiği anda mezkûr şahıs eşimden çocuğu dışarıda bırakmasını istiyor. Dışarıda emanet edeceği kimsenin olmadığını söyleyen eşime; “O zaman eve bırak gel” diyor. Oysa bu kişi evde kimsenin olup olmadığını da sorma gereği duymuyor. Eşim, muayene odasındaki 5 adet misafir sandalyesini gösterip “Şuracıkta otursa ne olur?” diye soruyor. O şekilde muayene etmeyeceğini ifade ediyor. Ve hakikaten de etmiyor. Allah aşkına bu nasıl bir insanlık portresidir?

Kapıdaki diğer hastalar ise; “Ne yapalım hep böyle yapıyor ama mecburiyetten susuyoruz” diyor. Hastaların eli mahkûm mu bu seviyesizliğe!

Hasta haklarına gidiyoruz. Hasta hakları birimi: “Hocanın bu tavrını doğru bulmadığını lakin hocanın tarzının bu olduğunu istiyorsak bir dilekçe ile başvurmamızı söylüyor!” Yani hasta hakları biriminden bir sonuç elde edemeyeceğimizi anlıyoruz.

Yani hasta hakları birimi doktoru savunuyor. Hasta hakları biriminden ümidini yitiren bizler Sağlık Bakanlığı hatta Başbakanlık’a daha da olmaz ise Cumhurbaşkanlığı’na kadar ulaşma yolunu tutmuş oluyoruz. Böyle mi olmalı? Bunca insan gereksiz bir kapristen dolayı neden meşgul olmalı?

Bu örnekten de yola çıkarak başta yeni Sağlık Bakanımız Ahmet Demircan’dan bu konuya bir dikkat oluşturmasını talep ediyoruz. Yeni ve lüks hastane binaları iyidir lakin hastaya anlayışlı ve hoşgörülü bir muamele daha iyidir. Hastanelerimizde umumiyetle doktor ve hasta iletişimi maalesef çok kötü. -Bu konuda imrenerek baktığımız örnek doktorları tenzih ediyorum.- Bizzat gözlerle görülsün diye tebdil-i kıyafet ile hastane koridorlarını gezmek bu konunun tespiti için yeterlidir.

Sağlık çalışanlarının hakkını savunurken hastaların ezilmesine göz yummamalı Sağlık Bakanlığı. Mevcut doktorlara hizmet içi eğitimle “doğru hasta iletişimi”, yeni başlayacaklar için de yine hasta iletişimi sınavına tabi tutulmaları gerektiğini düşünüyorum.

Tıp fakültelerinde okuyan tıp öğrencilerinin mezun olmadan önce almaları gereken son dersin de ilm-i siyaset dersi olduğunu kanaatindeyim.

Tıp fakültelerinden mezun olan doktorlardan hastaların psikolojilerine yönelik hassasiyet beklerken bırakın psikolojilerini, dillerine bile hassasiyet göstermiyorlar. Maalesef doktorlar hastalardan sadece susmalarını, hiçbir şey sormadan onları seyretmelerini istiyorlar. Hasta da ne olduğunu anlamak, öncesinde ve sonrasında neler olacağını bilmek ve aydınlanmak istiyor. Soru soran hasta -okurların ve büyüklerin affına sığınarak- it gibi azarlanıyor.

Genellemiyorum. Aksi durumda olanları tenzih ediyorum. Lakin çoğunluk devlet hastanelerinden bu hazin tabloyu dikkatlerinize arz ediyorum…