Fakat kabul edelim ki sadece Saadet Partisi değil tüm muhalefetin politika üretemedikleri bir dönem yaşandı. AK Parti’nin Türk siyasi hayatında eşi görülmemiş bir seçim başarısı sürdürmesi muhalefetin elini kolunu bağladı.
2012 yılından itibaren Paralel Devlet yapılanması, tüm hatları ile AK Parti’nin üzerine gitme kararı aldığı için siyaseten de aktif muhalefet sürecine geçti. O günkü koşullar hatırlandığında daha iyi anlaşılacaktır ki devlet kurumlarında, sivil toplum kuruluşlarında ve özellikle de medyada hatırı sayılır etkinlik alanı kazanmış olan paralel yapı, muhalefet yapanlar için de yavaş yavaş alternatif ifade zemini olamaya başlamıştı.
MİT TIR’ları, Hakan Fidan ve 17/25 operasyonları, Türk siyasi hayatında ortak bir muhalefet dili için FETÖ tarafından fırsata çevrilmek istendi. Bu süreçte belki de en temkinli çizgi Saadet çizgisi oldu. Fakat buna rağmen temelde bu yapı ile uyuşmazlık söz konusu olduğu için denilebilir ki FETÖ’nün Türk siyasi hayatında nüfuz edemediği tek parti Saadet Partisi olmuştur. Şunu da ifade etmek gerekir ki bünyesinden çıkan bir partinin uzunca süre iktidarda kalması, ister istemez Saadet çizgisindeki muhalefetin zaman zaman husumete dönüşmesine de neden olmuştur. Bu konuda da kabahat aranacaksa yine en masum tarafın Saadet olduğunu kabul etmeliyiz. Saadet Partisi bu ilkenin milli ve yerli hareketlerinin başında gelir. İçinden geçilen süreçlerde her türlü güç dengelerine rağmen çizgisini ve vakarını korumuş ve tabanını hiçbir illegal yapının kirli emellerine alet etmemiştir. Saadet Partisi, eğer siyasete menfaat çizgisinden bakmış olsaydı yakın geçmişte buna fazlasıyla imkân bulabilirdi.
Saadet, bir duruş yeri ve bir başlangıç çizgisi olmuştur. Onu siyasi parti yapan unsurlar da bu özle ilişkili olduğu için kıvrak hareketlere de müsait değildir. Çünkü milli görüş kimliği kalıcı mukavemetin ve yerli özgüvenin adresi olmuştur. Bu özellikleri sebebiyle milli görüş çizgisi bir korunma alanı olarak da işlev görmüştür.
Şimdi gelinen noktada yeni bir genel başkanla daha sıcak, daha yapıcı ve daha temkinli bir Saadet dili hakim görünüyor. Temel Karamollaoğlu’nu bir iki televizyonda izlerken daha genç ve daha dinamik bir genel başkan görmek istedim. Saadet tabanı ne kadar genç ve dinamikse üst yönetim de o kadar aksakallı oldu.
Elbette yeni genel başkan, hareketin doğal lideri Necmettin Erbakan’ın karizmatik kişiliğinden her türlü nasibini alacak. Bütün haleflerin yaşadığı gibi bir lider profili oluşturmak için çaba sarfedilecek. Bunu zaman gösterecek. Temel Karamollaoğlu, o yıllara göre oldukça iyi bir eğitim almış. Liseyi sınavla kazanarak okumuş. Türkiye’nin üç güzide üniversitesini birden kazanmış. Yurtdışı sınavlarına girerek üç kamu kurumdan burs kazanmış ve Sümerbank bursu ile İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nde master derecesine kadar okumuş. Sene 1967, Devlet Planlama Teşkilatı’ndan çağrılmış. Bunu çok önemsedim. Devlet, hiçbir tavassuta mahal görmeden bu memleketin hak eden çocuklarını seçebilmiş ve ehliyetine göre aracısız istihdam edebilmiş.
Benim gördüğüm, Saadet Partisi, önümüzdeki süreçte farklı bir çizgide hareket edecek. Tecrübesi ve birikimi ile bu kadroların Türk siyasi hayatında karşılığı olduğunu ve de değerini daha iyi anlayacağımız günler yakın gibi.