Referandumla kabul edilen başkanlık sistemine götürecek süreçte öngörülmeyen durumlar yaşanıyor ve yaşanacak. Yeni bir yüzyılın başında hala sistem arayışları içerisindeyiz. Başkanlık sisteminin kadim yönetim geleneğimize uygun olduğu konusunda iktidarda bulunanlar ikna edilmiş. Türk tipi başkanlık sisteminden kasıt da bu idi. Koalisyonlar dönemi sona ersin, istikrar gelsin ümidiyle çıkıldı yola belki ama aslında bu model kalıcı koalisyon ilişkisine yaslanıyor. “Cumhur İttifakı” ile başlayan işbirliği, birbirine benzemeyen partilerin birlikteliğini de öğretmiş oldu. Bu tür siyasi manevralar, Türk siyasi hayatında oldukça zor görünen ve öngörülmeyen bir durumdu.
Sürekli söylediğim gibi, değişim karşısında son iki yüzyılda dünyada bizim kadar çaba sarf eden bir ülke daha yoktur. Aslında sınırları oldukça keskin siyasi kimlikler arkasında yaşayan bir toplumuz. Fakat, kazanma, iktidarda olma ve yönetme isteğimiz her türlü iç denetimi baskılıyor. Türk siyasetinin kazanabilmek için taviz vermek ve iktidarda kalmak için nimetlendirmek üzere şekillendiğini söyleyebiliriz.
Rahmetli Necmettin Erbakan siyasete başlar başlamaz temsil ettiği siyasi kimliğin o günkü koşullarda en uzağındaki siyasi parti olan CHP ile işbirliği yapmıştı. Bugün bile yadırgandığına bakıldığında Hoca’nın ne düzeyde bir öncü olduğu anlaşılabilir. Şimdilerde Saadet Partisi’nin CHP’nin de içinde olduğu Millet İttifakı içinde yer alması üzerine söylenenler yeni değil. Ama o yıllarda Milli Selamet Partisi’ni sol ile işbirliği yaptığı için Yeşil Komünistlikle suçlayanlar ülkücülerdi. Şimdi ise daha çok iktidar yanlıları yani Saadet Partisi’ni en iyi tanıması ve anlaması gereken kesim.
Türkiye bunları yaşadı ve geride bıraktı. Sağ ve sol dünyada da eski yerinde değil. Açık söyleyeyim son beş-altı yıllık içe kapanma ve milliyetçilik rüzgarlarından beslenme evresinden önce AK Parti sola yakın seyrediyordu. Bilakis CHP daha statükocu ve durağan bir siyasi çizgiyi ifade ederdi. Baykal’ın başlattığı ve Kılıçdaroğlu’nun da devam ettirdiği çizgi CHP’yi bugünkü yakınlaşmalara hazırladı.
Önümüzdeki on yıllar düşünüldüğünde bu tür yakınlaşmaların çok faydasını göreceğiz. Sağımız da solumuz da bu bedenin parçaları. İktidarda kalmakla iktidara gelmek kaderin parçası. Bir siyasi partinin ya da kanadın iktidarda olması ile memleket kurtulmaz. Vicdanların sesi olabilmiş ve yaşanan acılar karşısında ıstırap duymuş insanlar nerede olursa olsun kıymetlidir. Yeter ki adaleti ve iyiliği emredecek kurullar işlesin. Ne yazık ki insanoğlu gaflet içerisindedir. İnsanlığın bugüne kadar getirdiği yönetme deneyimini göz ardı etmek vebale girmek ve adaletsizlik etmek anlamına gelir. Bu insanlığın örfüdür. Yönetim düzeni açısından bakıldığında hangi durumlarda nasıl davranılması gerektiği ve nasıl karar alınacağı konusunda yöntem bakımından zerrece eksiklik yok. Ortada güneş kadar yakıcı bir hakikat var ve hakikat hiçbir şeyle örtülemez.
Son iki kuşak düzenden şikâyet etti. Çünkü toplumu dönüştürürken hırpalayan tek particilikten ve Demokrat Parti’den itibaren kapitalizme ezdirenlerden çok çektik. Düzen değişmedikçe zulüm ortadan kalkmayacak denirdi. Herkesin kafasında da eskilerden kalma bir model vardı. Çok yakın zamana kadar nostalji kıvamında ceket yakalarının arkasında bekledi bu davalar. 90’lar Türkiye’ye çok şey öğretti. İslamcılık, militarizm ve terör. 15 Temmuz da tuzu biberi oldu. Son yirmi yılda ortaya çok büyük bir maliyet ve ağır bir bedel çıktı. Siviller, askerler ve polisler sınıfta kaldılar. Sol görünen faşistler, sağ bilinen işbirlikçiler ayıklandı. O günkü koşullarda gözleri dönmüş insanlar, kendi fotoğraflarını hatırlamak istemiyor artık. Bunu çağrıştıranlardan da hoşlanılmıyor. Eski sol ve eski sağ yerinde değil artık. Kimse geçmişte yaşananları konuşmak istemiyor. Ellerimizi yıkıyoruz. Sonbaharda komünizm gelmeyecek ya da şeriatçılar inkılap yapmayacaklar. Bu topraklarda barış ve adalet içerisinde huzurla yaşamak istiyoruz. Başkanın hangi renkten geldiği ile kimse ilgilenmek istemeyecek çok yakında. Adaleti ve iyiliği emredecek olan her kimse…
Yeni dünya düzeni değil bu. İlahi tabii düzen böyleydi zaten. Biz bozmuştuk, şimdi yeniden inşa edeceğiz. Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği ve ulaşabildiklerimize yardım etmeyi emreder. O ne güzel emirdir.