1970’lerde 6 yıl arayla iki petrol krizi yaşandı. İlki 1973’te Batı’nın Yom Kippur Savaşı’nda İsrail’e arka çıkması sonucunda OPEC’in uygulamaya koyduğu petrol ambargosuyla birlikte patladı. İkincisi ise 1979’da İran devrimiyle birlikte… İlk şokta petrol fiyatı bir yılda (günümüz parasıyla) 17 dolardan 55 dolara fırladı. İkinci krizde ise (yine günümüz parasıyla) 50 dolardan tam 101 dolara zıpladı. Böylece o zamana kadar gerçekleşebileceği düşünülemeyen şey gerçekleşti: Hem ekonomik kriz yaşandı ve işsizlik oranları ciddi şekilde yükseldi hem de enflasyon hatırı sayılır ölçüde arttı.

Petrol fiyatı 1980’de günümüz parasıyla 104 dolarla zirveyi gördükten sonra inişe geçti. Öyle ki 1986 yılına gelindiğinde 31 dolara, 1995’te de 25 dolara düştü. 1986-2004 yılları arasında petrol fiyatı günümüz parasıyla ortalama 32 dolar düzeyinde kaldı. 2004 yılında yönünü yukarı doğru çeviren petrol fiyatı, 2008 yılına gelindiğinde tüm zamanların rekorunu kırarak 105 dolara yükseldi. Bu rekor 2011 yılında 115 dolarla tazelendi. Ve beklenmedik bir şekilde petrol fiyatı 2014’te yokuş aşağı yuvarlanmaya başladı. Şu sıralar ise petrol 56 dolara alıcı bulabiliyor.

Peki, hangi fiyat düzeyi petrol için normal? Aslında, 1900-2013 arasında günümüz parasıyla petrolün ortalama fiyatı 31 dolar. 2004 sonrası hızlı yükselişi hesaba katmazsak, petrolün bir asırlık ortalama fiyatı 26 dolara kadar düşüyor. Yani üç haneli petrol fiyatları enerji tarihinde bir “normali” değil, anomaliyi yansıtıyor. Bu açıdan, petrol fiyatı çok uzun süre boyunca üç haneli rakamları göremeyebilir.

Peki, petrol fiyatlarına neler oluyor? Bu soruya anlamlı bir cevap verebilmek hiç de kolay değil. İşin içinde inanılmaz sayıda çok etken var. Bu konunun muazzam ölçüde siyasi bir konu olduğunu da söylemeye gerek yok. Petrol fiyatlarındaki hareketliliğin temelinde neyin yattığını bu yüzden tam olarak anlayabilmemiz çok zor. Fakat bu konuda bir fikrimiz var.

Sanayileşmiş ülkelerin çoğunun 2008 krizinden henüz çıkamadıkları malum. Bu kriz ortaya çıktıktan sonra dünya ekonomisinin lokomotifi, başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkeler oldu. Fakat son 1-2 yıldır gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik büyüme hızı da hatırı sayılır ölçüde yavaşlamaya başladı. Bu da petrole olan talebin artış hızının yavaşlamasını beraberinde getirdi. Diğer taraftan, petrol fiyatının 2000’lerde ciddi şekilde yükselmesi -pahalı bile olsa- petrol üretmeyi oldukça karlı hale getirdi. Böylece petrol arzı da ciddi şekilde arttı. Öyle ki, ABD bu dönemde kaya gazı sayesinde net petrol ithalatçısı konumundan, net petrol ihracatçısı konumuna geldi.

Böylece petrol arzı petrol talebinden daha hızlı bir şekilde genişlemeye başladı. Bunun sonucunda 2014’te petrol bolluğu yaşanmaya başlandı. Fiyat esnekliği oldukça düşük olan petrolün fiyatı da böylece tepe taklak düşmeye başladı.

Şu noktadan sonra petrol fiyatının yükselmesi için ya talep artmalı ya da arz düşmeli. Talebin artması için dünya ekonomisinin düzlüğe çıkması gerekiyor. Arzın düşmesi içinse petrol üreticisi olan bazı ülkelerde ortalığın karışması yeterli. Bu yüzden, petrol fiyatı ile ilgili tahmin yapmak hiç de kolay bir mesele değil. Hele ki, daha en başta petrol fiyatının neden bu kadar düştüğünü tam olarak bilmeden.