Başlık ilk okuduğunuzda size saçma gelebilir. Gelmelidir de… Çünkü bu yazıda bahsedeceğim olay da saçma. Aslında saçma demek aşırı yetersiz bir tabir, doğru tabir ortada “bir tehdit” olduğu ama ne yaparsınız tehdide kimseyi ikna edemiyoruz, bari saçmadan girelim. Evet çünkü yaşadıklarımız saçma. Üstelik her geçen gün yeni saçmalıklarla ve elbette hayal kırıklıklarıyla devam ediyor. Tehdit büyüyor. Niçin hayal kırıklığı? Malatya desem?
Malatya denince akla İslam dışı bir şeyin gelmesi mümkün değil herhalde. Hiçbir şey gelmese akla Niyazi Mısri Hazretleri gelir. Benim öyleydi en azından. Ancak epey zamandır aklıma Malatya deyince “cinsiyetsizlik” geliyor. Tehdidin büyümesi de buradan kaynaklı. Malatya’da bile artık cinsiyetsizlik kavramı sahneye çıkmış durumda. Bu yıl onuncusu düzenlenecek Uluslararası Malatya Film Festivali son dakika gelişmesiyle iptal edildi. Bir açıklama cinsiyetsizlik üzerinden gerçekleşti, bir açıklama korona. Açıklama da iptal edilmesi de aslında önemsiz. Önemli olan Malatya’da gerçekleşen bir film festivalinde “cinsiyetsizlik” tabirinin kullanılabilmesi. Ödüller verilirken artık kriter “cinsiyetsizlik” üzerine olacakmış. Festivalin yürütücüsü durumundaki bir oluşum açıklamasında bunun Berlin’de gerçekleştiğini, Türkiye’de de ilk kez Malatya’da gerçekleşeceğini söylüyor ve bununla övünüyor. Bize ne yahu Berlin’den diyen yok mu? Berlin’i örnek almamızı kim söyledi? Niçin Berlin? Burası Müslüman Türk vatanı değil mi? Bıkılmadı Avrupalı olmak özentiliğinden. Onlar neyi nasıl yapıyorsa doğru, bizim medeniyetimizde ne nasılsa yanlış! Mantık bu.
Peki nedir bu cinsiyetsizlik? Savaşlar, terör örgütleri, sabotaja uğramış ilaçlar kullanılarak dünya nüfusunu azaltma projesi, LGBT aracılığıyla da farklı bir kulvarda devam ediyor. Çünkü LGBT demek ailenin yok edilmesi demek, üremenin durması demek, nesil kesikliği demek. Ek olarak bizim gibi kadim milletlerde geleneğin, medeniyetin, dinin yok edilmesi demek. Bugün Türkiye’de LGBT’yi, cinsiyetsizliği savunan Müslüman sayısı maalesef az değil. Cinsiyetsizlik de bunun cabası. Eğer ortada cinsiyet diye bir şey kalmazsa, LGBT de konu olmaktan çıkacaktır aile de. Öyle ya, kadın veya erkek kavramı kullanılmazsa ilişkilere tanım koymaya ne gerek var? Ve bu saçmalık iliklerimize kadar işledi. Malatya haberini gördüğüm günlerde şöyle bir haber gördüm: “Aslen Amerikalı olan ancak Almanya’da yaşayan robotik mühendisi Mark Bryan, yüksek topuklu ayakkabı ve etek giymenin kadınlara özgü olmaması gerektiğini savunuyor ve bazı günler işe böyle gidiyor.” Haberin devamında da mühendisin etekli fotoğrafları var. Bizde de kadın elbiseleri giyen erkek fotoğrafları paylaşılmaya başladı. Bu haberler de kasıtlı olarak düşürülüyor önümüze. Belli platformalar bunun dizisini yapıyor. Normalleştirme çalışması bunlar ve son derece başarılı. Neden mi?
Aynı zamanlarda şöyle bir tweet okudum: Bir adam 2 yaşındaki torununu mağazaya götürdüğünü, elbise sorduğunu, çalışanın belli cinsiyette elbise göstermesine kızıp “Cinsiyetini bilmiyoruz, o daha iki yaşında” dediğini gururla anlatıyordu. Yani büyüyünce kendisi karar verecek. Biyolojiyi bile reddeden bir savrulma. Peki o çocuğu böyle büyütme hakkını kim verdi size? Kendi görüşünü savunma imkânı olmayan bir çocuk, savunmasız. Bu taciz veya zorbalık değil midir? Bir de hanımefendi, siz çocuğun dedesi misiniz yoksa baba/anneannesi mi? Pardon, sizin cinsiyetiniz ne?