“Öncelikle hepinizden, ailemden, arkadaşlarımdan, yakın dostlarımdan, böyle bir üzücü durumu yaşattığım için özür diliyorum. Üzgünüm… Uzun zamandır mutsuzum. Mutlu nasıl olunur onu bile bilmiyorum aslında… Hayatımın geri kalanını devam ettirmek için umudumu, ışığımı kaybettim. Bu paradoksu kıramadım. Başka bir sebep aramanıza gerek yok! Kendi irademle, kararımla aranızdan ayrılıyorum.”

Bu sözler geçen hafta İzmir’de intihar ederek aramızdan ayrılan Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü mezunu, öğretmen adayı 23 yaşındaki İsa kardeşimize ait idi… Allah rahmet eylesin. Başta ailesi olmak üzere, Rabbim tüm yakınlarına sabrı cemil ihsan eylesin… Her ne kadar İsa kardeşimiz “Mutsuzdum,altında başka bir sebep aramayın!” dese de, ben dünya genelinde sayısı hızla artan bu intihar konusuna kısaca değinmek istiyorum.

İnsanoğlu hayatta kalabilmek ve varlığını korumak adına yaratılışından beri büyük savaşlar vermiştir. Bazen de bu yaşam mücadelesinde ye’se kapılıp yenik düştüğü de olmuştur. Eften püften gibi görünen ve çözüm üretilmeyen bazı küçük sebepler, kartopu etkisi ile insanları felaketlere götürmüştür. İşte bu yüzden intihar süreci asla bir anda hızlıca karar alınıp da uygulanan bir durum değildir. Bilakis intiharlar, “Ölüm ile yaşam gibi iki zıt pozisyon arasında gidip gelen kararsızlıksürecidir. İntiharları sosyal, kültürel ve ekonomik nedenler hazırlar, psikolojik faktörler de bitirir…” Başta ekonomik sorunlar olmak üzere, buna bağlı olarak aile içi geçimsizlikler, şiddet, yalnızlık, çaresizlik, boşanma vs. intiharın belli başlı nedenleridir.

Seküler toplumlara karşın, dindar toplumlarda intihar oranının oldukça düşük olması önemli bir tespittir. Özelikle Müslümanların arasında bu durum yok denecek kadar azdır. Çünkü intihar, İslam’ın ruhuna ve mantığına aykırıdır. Allaha olan inancımız ise intiharın önündeki en büyük engeldir. Bizim imanımız, özellikle kötü durumlarda, olayları olduğu gibi kabul etmeyi yani tevekkül etmeyi gerektirir. Geleceğin ne getireceğini bizler asla bilemeyiz. Rabbimiz konumuz ile ilintili olarak bizleri “Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” diye uyarmıştır…

İntihar etmenin dinimizce büyük günah sayılmasından mütevellit, intihar ederek ölenler bizim toplumumuzda asla hoş karşılamazlar.. İntihar eden bir kişinin ailesi büyük bir mahcubiyete bürünür ve utanır. Hiç kimsenin Allah’ın emaneti olan kendi canı üzerinde tasarrufta bulunmaya ve geride bıraktıklarını üzmeye hakkı yoktur.! Yine öte taraftan, acı ve ızdıraplar içerisinde kıvranan insanlarında, sözüm ona kendini ulvî bir amaç için feda etmek adına canlı bomba yaparak patlatanlarında, bizim dinimizde yeri yoktur! İntihar saldırıları insanlık suçudur, zulümdür, vahşettir! Hiçbir gerekçe bu eylemleri meşru kılamaz.!

Son tahlilde demem o ki dostlar, İntihar önlenebilecek bir ölüm nedenidir ve kendisinin canına kıyan insanların büyük bir çoğunluğu depresyon hastasıdır. İntiharların toplumsal bir sorun olarak görülmesi, toplumun, özellikle de ailelerin intiharlar hakkında bilgilendirilmesi sağlanmalıdır. Hayatta hiçbir şeyin insan hayatından daha değerli olmadığı bilincine varılmalı intihar davranışına neden sebep her neyse, bunun altında yatan şeyin gelip geçici olduğu asla unutulmamalıdır…