İnsanlar aynı argümanları birbirinden tamamen zıt, iki farklı görüş için çok rahatlıkla kullanıyorlar. Kullanılan, delil gösterilen şeyler çoğunlukla Allah’ın tüm insanlığın kurtuluşu için gönderdiği Kuran’ı Kerim’den ayetler oluyor.
Yani her iki kesim de aynı ayetleri birbirinden tamamen zıt görüşlere delil olarak sunuyor; bir sopa veya bir silah gibi kullanmaktan hiç mi hiç geri durmuyor.
Tam da bu noktada ister istemez kendimi meselenin en dışına çekerek moda tabirle “empati” yapmaya mecbur hissediyorum. Ayrı ayrı her iki tarafın yerine koyarak meseleyi anlama gayretine giriyorum. Nasıl oluyor da taraflar aynı argümanlarla tamamen kendilerinin haklı olduğunu düşünüyorlar.
Birbirinden tamamen zıt her iki görüşün aşnı anda doğru olması mümkün olmadığına göre nasıl oluyor da her iki taraf da kendisinin yüzde yüz haklı olabildiğini düşünebiliyor. Yani o zaman kim haklı diye düşünmeden edemiyor insan.
Elbette benim de kendime ait kanaatim oluyor. İfade etmeye çalıştığım gibi ben aynı anda her iki kesimin nasıl oluyor da kendini haklı görebildiğini çözmeye çalışıyorum. Bunca çabama rağmen çözemedim maalesef.
Bir arkadaşım “Eğer insanlar dini ‘ötekileri’ kötülemek veya cezalandırmak için bir araç olarak öğrenmeye başlamışlarsa toplumsal çözülme başlamıştır.” diye yazmıştı.
Galiba tüm mesele “öteki” olarak görülenleri yeterince ve hakkıyla anlamaya çalışmamak,
O arkadaşım yazısını “Kalbi, gönlü ve ruhu işlenmemiş bireyler Allah’ı bilemez, bulamaz ve O’nunla olamazlar. Gönül Kâbesindeki putları da kıramazlar.” diye bitirmişti.
Yani işin özü insanların büyük çoğunluğu “kendi heva ve heveslerini” mutlak doğru kabul etmeye devam ettikleri müddetçe bu kısır döngüden kurtulamayacağız. Hiçbir tevil yoluna gitmeden Allah’ın bizlere verdiği kurtuluş mesajlarına tam olarak teslim olmadığımız müddetçe Müslümanlar “öteki” gördüğü Müslümanları cehennemin dibine sokmaktan vazgeçmeye niyetli değil.
Dine sonradan sokulan bazı yöntemleri “ruhsat” olarak gördükçe o kararlar/yöntemler yanlış dahi olsa “doğru ve yapılması gereken” şeyler olarak görülmeye devam edecek.
Bazı Müslümanlar, bilhassa bu meselelerin çözümü için Allah’ın verdiği aklı kullanmamakta ısrarcı.
Hâlbuki Allah en çok da insanları akıllarını kullanmaları hususunda müteaddit kere ihtar eder. Akıl vahiy ile desteklenmediğinde de sağlıklı bir netice elde edilemez.
“Doğruyu gördükleri halde düşüncelerini değiştirmeyenler, cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar” diyen Einstein sizce de haklı değil mi?
Karşı mahalleyi bir kenara bırakın aynı mahallede yaşayan Müslümanlar bir diğerine “öteki” muamelesi yaparken mutlak ve tek doğru düşüncenin kendilerine ait olduğunu gerisinin batıl ve yalan olduğunu düşündükleri müddetçe bu hususlardaki şikayetler hiç bitmeyecek belki de daha da artarak devam edecek. Belki de toplumsal çözülme olarak görülen bu husus akla hayale gelmeyecek bir felaketle sonuçlanacak.
Gönlünüzden güzellikler eksik olmasın. Rabbim herkese dirayet, Furkan, basiret ve feraset ihsan eylesin. Dostça ve sevgi ile kalın…