Netflix yine gündemde. Her defasında söylediğim gibi gündemimizde daha çok uzun süre kalacak.
Gündem olma sebebinden çok gündem olabilme becerisi üzerinde durmak istiyorum. Ek olarak da çözüm yoluna vurgu yapmak niyetindeyim.
Aşk101 isimli bir dizi yayınlanacak Netflix’te. Türkiye’de yapılıyor dizi. Netflix’teki Türk yapımlarının yenisi. Gençlik dizisi. Karakterlerden birinin adı Osman ve eşcinsel. Tepki buradan doğdu. Eşcinsel bir karakter olmasına ve adının Osman yapılmasına…
Tepkiler, “halife Hz Osman’ın ismi verilmiş” üzerinden yürüdü. Fekat esas mesele o değil. Osman ismi Osmanlı’ya atıf için kullanılıyor. Zira yakın zamanda La Casa De Papel’de de Osman isimli işkenceci Türk karakteri gördük. Bütün mesele zihinlerdeki “Osmanlı” imajına kavramsal gönderme.
Peki, eşcinsel karaktere ve isminin Osman olmasına neden bu kadar tepki gösterildi? Açıkçası bunun sosyal medya alışkanlıklarıyla alakası var. Bir meseleyi gündem etmek için ne yapılması gerektiği az çok belli. Hamaseti kitleye uygun yaparsanız, amacınıza ulaşırsınız.
Tepkinin haklılığı haksızlığı değil kastettiğim. Evet, ben de Netflix’in eşcinselliği normalleştirme çabalarını hoş karşılamıyorum. Defalarca yazdım.
Ama neden tek meselemiz bu ve benzeri “uçkur” unsurları oluyor?
Mesela tarihi bir Türk şahsiyet ticarette, siyasette ya da ailede ahlaksız gösterilse bu kadar tepki görmüyor.
Yakın zamanda Rise of Empires Ottoman dizisi yayınlandı. Fatih Sultan Mehmet, hırslarının peşinde, zaafları olan, zaman zaman gözü dönen biri olarak resmedildi. Üstelik belgeseldi. İsmi Mehmet (yani Peygamber Efendimiz’in ismi) olan bir tarihi karakterin böyle resmedilmesine ne kadar tepki gösterildi? Ya da tepki mi gösterilmeliydi?
Arapların yaptığı Ateşin Krallıkları dizisi de Osmanlı’yı konu alıyordu. Burada Fatih Sultan Mehmet tam manasıyla gözünü kan bürümüş biri olarak gösterildi. Diğer sultanlar da öyle. Ne kadar tepki gösterildi?
Demem o ki, “uçkur” konusuna gösterdiğimiz tepkiyi ahlakın söz konusu olduğu her meselede ortaya koymalıyız. Tepkimiz tutarlı olmalı. Zira tepkimiz, kimliğimizdir.
Ve diğer taraftan…
Evet, sivil toplum sesini yükseltmeli. Ama sinema üreticisi de yapımcısı da yönetmeni de senaristi de politikacısı da aynı tepkiyi veriyor.
O zaman esas yapılması gerekeni kim yapacak?
Yani bize Netflix’i izlememe tercihini kim sunacak?
Neden içerik/ürün/eser üretimine yeteri kadar önem vermiyoruz? Netflix ya da benzeri mecra ortaya koymuyor ve beslemiyoruz?
Bunu yapmadıkça tepkisel davranmaya ve boykot çağrısıyla avunmaya devam ederiz.
Bu memleketin evlatlarının, bu toprağın ruhuna uygun mecra ve eserlere ihtiyacı var. Evet bu çok pahalı bir alan. Ciddi yatırım istiyor. Zaten o kadar ciddi yatırım istemese bu kadar da ses getirmez herhalde.
O halde bize yeni mecralar lazım. Mevcut mecralara ve yenilerine ürünler lazım. Bu hassasiyeti destekleyecek izleyici lazım.
Bütün mesele bu…