Çoğu insan hayır diyemediği için bir türlü krizden çıkamaz. “Ya hayır dediğimde gücenirlerse ve bir daha benimle konuşmazlarsa”, “Ya arkadaşsız kalırsam”, “Ya bir daha benden bir şey istemezlerse” gibi endişelerle, zora da, zarara da girse hayır diyemezler. Sosyal onay, hayatında tek değer kaynağı haline gelmişse, o insan, başkalarının gölgesinde yaşar. Onları memnun etmek, tek ve alternatifsiz seçenektir çünkü başka türlüsü mümkün değildir. Onların övgüsüyle nefes alırlar, onların sevgisi ile hayata tutunurlar.“Onlar iyi desin de, evdekiler ne derse desin” gibi hareket ederler. İnsanın sevilme, değer görme, önemsenip var sayılma, bir şey söylediğinde dikkatle dinleme, bir şey talep ettiğinde samimiyetle yerine getirme gayreti, faydalı ve iyi işler yaptığında, bunu fark edip teşekkür etme dua etme gibi, insanın bulunduğu toplulukta belini doğrulatacak ve ileriye bakmasına vesile olacak yaklaşımları evde görmeye ihtiyacı var. Bu olamamışsa, dikkat dışarıya kayar. Her şeyi başkalarının beğenisine göre yapan, çocuklarını beğenmeyip hep başkalarıyla kıyaslayan anne babaların büyüttüğü çocuklar, çoğunlukla dış onay odaklı olurlar ve onay kaynaklarını kaybetmemek adına, hayırdemeye çok korkarlar.
İnsanlar olarak her birimizin bir ortak, bir de özel ihtiyaçlarımız vardır. Ortak ihtiyaçların başında, bulunduğumuz ortamda bizebir değer ve ilgi alanı açılması ve bilhassa da en yakınlarımızın bizim özel alan ihtiyacımızı en iyisiyle karşılamasıdır. Dinlenmeye, anlaşılmaya, taleplerimizin ciddiye alınmasına ve bunun için samimi bir çaba sarf edildiğini, yani var ve önemli sayıldığımızı bilmeye ihtiyacımız vardır. Bu, kendi içimizde bir dinginlik ve güven oluşturur. İhtiyacın büyüklüğü insanın dengesini ve yönünü değiştirebilir. Anne babamız yeri geldiğinde nezaketlice ve uygun bir biçimde hayır demişlerse, biz de bakış açımızı ona göre belirleriz.
Ne zaman hayır denmesi gerektiğin gelince;
Benim bir plânım varsa, teklif edilen şey de acil değilse, özür dileyerek “Bu gün müsait değilim” diyebilmeliyim.Çocuklarımıza ve eşinize özel zaman ayırmışsak, hastalık, kaza ve başka zaman yapılamayacak önemli bir iş çıkmadıkça, bu plânlanmış zamanı mutlaka eşimiz ve çocuklarımızla geçirmeliyiz.Bizi ayakta tutan insani ve dini değerlerimize ters gelen şeylere “Hayır” diyebilmeliyiz.Dinlenmeye ve meşru sınırlar içinde eğlenmeye de zaman ayırmalıyız. Bunu plânladığımızda, acil bir şey çıkmadıkça, “Lütfen kusura bakmayın, bugün başka bir planım vardı. Önümüzdeki şu gün teklifinizi değerlendirebilir miyiz” demeliyiz.
Böyle dediğimizde, aklı başında hiç kimse bize kırılmaz. Aramak ve “Gelebilir miyiz?” demek, zaten “Müsaitseniz” demektir. Birilerini kırmayalım fakat kendimizi de kırmayalım. Sürekli kendimizi ihmal etmek, hep başkalarının taleplerini öne almak, işlerin birikmesine, zamanın yanlış yerde kullanımına, artık sadece başkalarının istediklerini yerine getirmek için yaşıyormuşuz gibi hissetmemize sebep olur. Yeri geldiğinde hayır diyebilmek; sınırlarımızın olduğunu hissettirip, karşımızdakilerde saygınlık uyandırır ve ciddi olduğumuza dair bir algı oluşturur. İyi niyetle fakat sınırları koruyarak hareket etmek, pek çok yönden insanın kendisini güçlü hissettirir, besler ve dengelerini korur.