Evrenin nabız atışlarını takip etmek gerekir. Yaradılışımızın gerçek mecrasından çıkmamak, bulanmamak, bulandırmamak için bu gereklidir.

Tek bir hecede gizledi tüm âlemi, hecenin içinde bir harf âlemin özü. O harf ki kendinde topladı bütün zerrelerin enerjisini, savurdu tekrar cümle âleme.

Tasavvuf ehlinin farkı birçok noktada ortaya çıkar.

İmanı içlerine tam olarak sindirememiş kişiler bir ucundan dine yönelirlerken, tasavvuf yolunu izleyenler Kuranın bütününü vazgeçilmez bir rehber edinirler.

Tasavvuf ehli, Allah’a olan inançlarında ve sadakatlerinde güzel bir kararlılık gösterirler. Bunun altında yatan asıl sebep, onların kesin bir bilgiyle iman ediyor olmalarıdır.

Kesin bir bilgiyle iman etmek, kişinin Allah’ın ve ahretin varlığına aklı, kalbi ve vicdanıyla kesin olarak kanaat getirmiş olmasıdır. Bu bir imtihan Allah’ın çağırdığı doğru yola uymayıp zarara uğramak da mümkündür, güzel yaşayıp öne geçmek de mümkündür. Bu seçim, insanın kendi vicdanına, iradesi ve isteğine bağlıdır.

Elbette kuvvetli imana sahip bir insan gücünün yettiği en üstün ahlak seviyesine ulaşmaya çalışır. Çünkü Allah’ın sevgisini ve hoşnutluğunu ancak bu şekilde kazanabileceğini bilir ki, onun asıl varoluş amacı da budur zaten.

Enerjiyi veren kaynağa ulaştıktan sonra, zorlar kolay olur. Kaynağa ulaşma yolunda pek çok kapı vardır. Bu kapılara varmak, uygun anahtarla açmak, eşiklere takılmamak, bunu büyük bir aşk ve iştahla ile yapmak şarttır.

Açlık kuvvetli olursa doymak da hızlı olur. Ovanın düzlüğü ona varmak için. Dağların yüceliği ona olan yakınlığından. Dil damaktan ayrılmasa konuşabilir mi insan?

Sır, sır üstüne.

Söz vere muhabbet diye.

Kana, kana içmez derviş.

Bekler özlemin dermanını.

İçtiğince kaybolur sihir o yüzden içmez.

Gölgeler misali kavuşursun vahaya, içtiğini sanırsın susuzluğun çıkar ayyuka.

Maşuk aşığı sağmadan, benliği ak olmaz, feleğin göğsü süt dolmaz…

Sen ne kadar açsın?