Şımarık yazı geride bırakıp atölyemde öğrencilerimle buluştuğum için mes’udum.
Zira çocukların ve gençlerin yüzleri, sesleri, sözleri ve edalarından daha doğal ve sahici bir otorite bilmediğim gibi, onların, ruhumu kuşatan samimiyetlerinden daha zarif bir teselli bilmez oldum!
Çünkü çocukların henüz kirlenmemiş, hesaba bulaşmamış masum kalpleri, fıtrata uygun olmayan hiçbir şeyi kabullenmiyor.
Özellikle kız çocuklarıyla birlikteyseniz, hanımca tercihleriniz mercek altındadır ve onlar en sahici jüri üyeleridir. Saç kesiminiz yakışmamışsa bunu söyleyiverirler. Giysinizin rengini beğenmemişlerse “Size, mavi daha çok yakışıyor!” şeklinde belirtirler. Parfümünüz teninize yakışmamışsa, “Benim için fazla ağır!” şeklinde ifade edebilirler.
Öte yandan aynı konulara bir iki gün önce yetişkin arkadaşlarınız şahit olmuştur ve moda yahut marka çarkları arasında ezilerek dönüşmüş kabullerle çok beğenilmişsinizdir.
9 ile 18 yaş arası çocukların hatalarını düzelttiğinizde, “Size asla alınmıyorum. Beni uyardığınız için teşekkür ederim!” şeklinde tepki alırken, yetişkin arkadaşınıza “Eşyaların gayet yeni ve güzel neden sık sık değiştiriyorsun?” sorusunu çekinerek sorduğunuzda, “Sıkıldım!” şeklindeki cevapla tüm idealist inanışlarınız zelzeleye tutulabilir.
Çocukların doğal olduğu kadar samimi eleştirileri sizi fıtratınıza yaklaştırırken, aynı emir ve nehiylerle mesul olduğunuza inandığınız yetişkin arkadaşlarınızın eleştirileri sizi (bizi) kliklere, cemaatlere, siyasi farklara itiverir ve aynılık içinde ayrılıklara düşmenin cenderesinde kıvranırsınız.
Bir çocuğun ellerini tutup, “Nasılsın!?” diye sorun. O size nasılsa onu söyler. “Musmutluyum, çok yorgunum ya da karnım ağrıyor.” Yaşıtınız olan bir arkadaşınıza nasıl olduğunu sorduğunuzda alacağınız cevap “Ya teşekkür ederim ya da hamdolsun, sen nasılsın?” olur. Ne nasıl olduğunun detayını bilmek ister başına iş açmamak için, ne de kendi ahvalini açık eder, zayıf görünmemek için. Çünkü bu nezakettir! Nezaket ise bir kamuflajdır!
Halbuki, mü’minler için hatır sormanın bir kefareti vardır. Nasıl olduğundan haberdar etmek lazımdır. Birbirimiz için zordaysa kolaylaştıran, dardaysa genişleten olmak lazım. Hayra vesile, derde deva, sadre şifa olmak lazımdır.
Zira mü’minler, kainatla bağını koparıp kendi inşa ettiği binalar içinde nefsini tanrı ilan etmiş kibirli batılılar gibi nazik değildir, İman edenler, gökle, yerle, insanın ruhu, denizlerin rengi, galaksilerin dengesi, dağların heybeti ile temas kurarak kainatın zarafetinden “nezahet” devşirecek zarafete sahiptirler!
İşte bu yüzden, nazik insanları sevmiyorum! Nezaket adı altında, birbirimize ettiğimizden vaz geçip çocukların masum dünyalarından samimiyet ve dürüstlük devşirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Onlardan, en sahici dostlukların batıdan ithal, fıtratımızdan uzaklaştıran nezaket ile değil, doğallıktan ve duyarlılıktan hasıl olan zarafetle inşa edileceğini öğrenmeliyiz.
Küsmeden, birbirimize tahammül ederek değil, tıpkı çocuklar gibi masumane bir hissedişle hesapsızca severek yanyana durmaları başarabilmeliyiz.
Çocuk saflığına erişip yetişkin iradesi ve idraki ile Vahy-i İlahi’yi ve Muhammedi bir ahlakı kuşanarak ömürlerimizi ibadet ile tezyin ettiğimizde gerçek saadete erişeceğimizi düşünüyorum.
İşte o vakit, hem dünyamızı imar hem ahiretimizi inşa etme lütfu bize sunulacaktır. Çünkü ihlasın reçetesi, yetişkin aklın çocukluk masumiyetindeki dürüstlük ve orijinal fıtratımızda saklıdır!