Geçtiğimiz hafta, PKK’nın Suriye uzantısı PYD, Moskova’da bir temsilcilik açtı. Ne büyük tesadüftür ki, bu temsilcilik, Demirtaş’ın Aralık ayında Moskova ziyaretinde açılışını yaptığı, Kürt İşadamları Derneği ile aynı binadaydı. Açılışın ardından gündeme, PYD’nin Moskova temsilciliği şefinin bir sunumunda gösterdiği harita paçavrası bomba gibi düştü. Bu öyle bir haritaydı ki içine Türkiye’nin Kayseri, Sivas gibi illerini de alarak Karadeniz’e uzanıyor, Karadeniz bölgemizdeki pek çok ilimizi de kapsayacak şekilde güneyde Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi’nin tüm sınırlarını içine almak suretiyle Suriye’nin kuzeyinden Kamışlı, Kobani, Afrin’i birleştiren bir koridorla Akdeniz’e çıkıyordu. Yani büyük PKK devleti! Bu harita Türkiye’nin parçalanması demek. Irak’ın ve Suriye’nin de içlerinden yeni devletler çıkarılıp, bizden kopacak parçayla birleştirilmesi amaçlanıyor.

Geçtiğimiz hafta, Suriye’nin kuzeyinde de pek iç açıcı gelişmeler yaşanmadı. Rus kara birliklerinin de Suriye’ye girdiği belgelendi. Rus ordusundaki 291. Tugay Suriye’deydi ve Türkmenlere karşı savaşıyordu. Tugay, Rusya’dan Msta-B tipi obüsler de getirmişti. Bu obüslerin menzili yaklaşık 28 kilometreydi ve o menzilde, IŞID değil, Türkmenler bulunuyordu.  Ukrayna’da savaşan Rus uzmanlardan bazıları da şimdi Rusya’daydı. Esed, Rusya desteğiyle, içinde Rus askerlerinin de bulunduğu, Baas ordusu askerlerinden müteşekkil 5 bin kişilik bir tim kurmuştu. Suriye’deki Rus uzmanların ve askerlerin pek çoğunun, anne, babası olmayan ve çocuk esirgeme kurumlarından toplanarak askeri eğitim verilen kişiler olduğu bildiriliyordu. Böylece bu adamlar öldüklerinde araştıran, soranları da olmuyordu. Bu askerlerin girdikleri yerlerde büyük vahşetler yaptıkları ve acımasızca sivilleri hedef aldıkları çok iyi biliniyordu. Bunun için eğitilmişlerdi. Amerika Birleşik Devletleri’nin de, PYD kontrolündeki Kobani’ye, 20 askeri danışman gönderdiği haber bültenlerine yansıdı. Yakın zamana kadar, PYD’nin Afrin kantonu, Türkiye ve muhalifler arasında sıkışmış durumdaydı. Hatta Öncüpınar sınır kapısından, Halep’e kadar olan 110 kilometrelik bölge tamamen muhaliflerin elindeydi. Geçtiğimiz haftalarda, maalesef rejim güçleri, Hardetin ve Zahra’yı da içine alacak şekilde, Tel Rıfat’ın güneyinden Afrin’e bir koridor açtılar. Halep ile Türkiye’nin bağı kesildi.  İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Ilımlı muhalifler ile Türkmenler, her yönden ateş altında kaldılar. PYD batıdan, IŞİD doğudan ve rejim de güneyden Türkmenlere saldırmaya başladı.  Rusların hava saldırıları da artarak devam ediyordu. Bu arada, PYD, Tel Rıfat’a da saldırıya geçti. Miniğ havalimanı düştü. Rusya’nın hava desteği ile PYD, Azez’e dayandı.

Aslında Halep’te vuku bulan bu trajedi, Avrupa’nın güvenliğine büyük bir tehdit oluşturuyor ve NATO ile Rusya arasında da bir çatışma potansiyeli doğuruyor. Esed, kendisine muhalif tüm Suriye’lileri, ‘terörist’ olarak tanımlıyor. Esed’in Rus dostları, Münih’de geçtiğimiz hafta ateşkes imzalanırken, ‘teröristlere’ saldırmasına mani olunmaması için her türlü tedbiri aldılar. Esed’in bütün muhalifleri, ‘terörist!’ olduğuna göre, Suriye’deki sivil katliamı, ateşkes imzalandıktan sonra da normal seyrinde devam edebilirdi! Esed’in stratejisi, IŞİD dışındaki tüm düşmanlarını yok etmek ve dünyayı, IŞİD ile kendisi arasında bir seçime zorlamak. Şimdi, Esed; ateşkesin tüm koşullarını ihlal etmeden; Rusya’nın hava bombardımanının yardımı ve İran’ın kara birliklerinin desteği ile Halep’i tamamen ablukaya alarak taş taş üstünde bırakmayabilir. Bu bağlamda, bu gerçek bir ateşkes tabii ki değil ve geçtiğimiz hafta imzalanan Münih ateşkes anlaşması, tarihe utanmaz diplomasi cambazlıklarına en iyi örneklerden biri olarak geçecektir. Geçtiğimiz hafta, Türk ordusunun Suriye’ye girebileceği yönünde bazı spekülasyonlar yapıldı. 2015 yılının Aralık ayında, içinde Suudi Arabistan, Katar, BAE, Pakistan, Malezya, Ürdün ve Lübnan’ın da bulunduğu 34 İslam ülkesi bir İslam ordusu kurmaya karar verdiklerini açıkladılar. Türkiye, bu ordunun ilk operasyonunun Suriye’ye yapılması teklifinde bulundu. 2016 yılının Ocak ayında, Başbakan Davutoğlu’nun Suudi Arabistan ziyaretinde varılan mutabakata göre operasyonun komutası Türkiye’de olacak. Tabii eğer bir kara operasyonu olursa, bunun sonucu, Rusya’nın direkt olarak askerlerimize hava saldırısı düzenlemesi olabilir. Bizim hava kuvvetlerimiz de bir kaç Rus uçağı daha düşürürse ne olur? Rusya, Türkiye içinde, uçaklarımızın kalktığı hava üslerini vurabilir. Böyle bir durumda, Türkiye, NATO’yu, Kuzey Atlantik Paktının 5. Maddesini uygulamaya çağıracaktır. Bu madde, bir üyeye karşı yapılan saldırının, diğer bütün üyelere yapılmış bir saldırı olduğunu söylüyor. NATO, nasıl cevap verir? Rusya ile savaşır mı? Yoksa, tüm NATO birliğinin itibarını ve kredibilitesini hiçbir zaman onarılamayacak şekilde yıkarak sessiz mi kalır? Böyle bir sessizlik, 2008’de Gürcistan, 2014’de Ukrayna ve 2015’de Suriye’yi işgal eden Rusya’yı artık durduracak hiçbir güç kalmadığının doğrudan tescili olacaktır.

Cumartesi günü, Diriliş Postası’ndaki köşe yazımı yazmak için masaya ne yalan söyleyeyim biraz da bu kötümser düşüncelerle oturmuştum ki Türkiye’nin gücünü gösteren ve Suriye’deki dengeleri önemli ölçüde değiştirebilecek bir haber gündeme bomba gibi düştü. PYD’nin Kilis şehrimize, Demirışık Hudut Karakolu sorumluluk bölgesine havan mermisi atması üzerine, Türkiye, angajman kuralları çerçevesinde; Maranaz, Sicarnas, Miniğ Havalimanı, Tel Rıfat ve Şafarikat bölgelerinde tespit edilen unsurlara karşı fırtına bataryasıyla atış yapmaya başlamıştı. İşte bu kararlılık, Suriye’de oyun değiştirici olabilir. Hükümetimizi, almış olduğu bu karardan dolayı tebrik ediyorum.