Bundan tam 105 yıl önce, 25 Mart 1911’de bir Cumartesi günü, Amerika Birleşik Devletleri’nin New York kentinde,‘Triangle Konfeksiyon Fabrikası’nda çıkan yangında, son derece ağır koşullar altında çalışan, çoğu Doğu ve Güney Avrupa göçmeni 146 emekçi kadın, hayatlarını 20 dakika içinde kaybetti. Patronları tarafından kilitlenen kapılar ardında hapis kaldıkları için itfaiyecilerin uzattığı merdivenlere erişemeyen kadınlar, ya yanarak, ya da alevlerden umutsuzca kaçmaya çalışırken 9. Kattan atlayarak öldüler. Bu trajik hadisenin küllerinden o gün fitillenen kadınlar için adalet arayışı ateşi, tam 105 yıl sonra, bugün bile kalplerimizi ısıtıyor. Küresel ekonomide hiçbir millet, nüfusunun yarısı potansiyellerini ve yeteneklerini kullanma hakkından ve fırsat eşitliğinden mahrum bırakıldığında başarılı olamaz. Dünya Ekonomik Forumu tarafından yayınlanan ‘Küresel Cinsiyet Uçurumu’ raporlarında, bir ülkede cinsiyet eşitliği ne kadar fazlaysa, o ülkenin gayri safi milli hâsılasının da o kadar yüksek olacağı teyit ediliyor. Goldman Sachs Küresel Ekonomi raporuna göre, erkek ve kadın istihdamı arasındaki fark minimize edildiğinde, ABD’nin GSMH’sının %9, AB’nin %13 ve Japonya’nın % 16 artacağı öngörülmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1970’lerde Amerikalı kadınlar, işgücünün yüzde 37’sini oluşturuyorlardı. Bu oran 2009’da yüzde 47’ye yükseldi. Bu artış, ABD Gayri Safi Milli Hâsılasında 3,5 Trilyon Dolara tekabül etmektedir. Buna ilave olarak, kadınlar için eşit işe eşit ücret ve karar verici mekanizmalara erişimlerinin önündeki engellerin kaldırılması da iş dünyası için ahlaki bir mecburiyettir. Ülkemizin dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girebilmesinin yolu kadınları güçlendirmekten geçiyor. Siyasette, iş dünyasında, üniversitelerin yönetiminde kadın yöneticiler söz sahibi olursa, bu durum genç kızlar için de bir ilham kaynağı olacak, onların kariyer planlarındaki çıtalarını daha yükseklere çekecek, ufuklarının genişlemesine sebep olacaktır. Araştırmalar gösteriyor ki kadınlar güçlendirildiğinde, ülkelerdeki iç savaşlar, çatışmalar azalıyor, toplumların istikrarı da artıyor. Ortak geleceğimize bundan daha büyük bir yatırım olamaz. Bütün bu duygu ve düşüncelerle, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü en kalbi duygularımla kutluyorum.

Bu gerçek bir kutlamadır. Hayatın her alanında kadınların yaptığı büyük katkılar için bir kutlamadır, evde, işte, toplumun içinde, anne, kız kardeş, eş, öğrenci, işçi, emekçi ve lider olarak kadınlarımızın Türkiye’ye katkıları için bir kutlamadır. Kadınları birer kurban olarak değil, 21. yüzyılda 4. Sanayi Devrimi ile başlayan kadın devriminin ve değişimin öncüleri olarak görüyoruz. Bu bir insan hakları mücadelesidir. Çünkü, kadın hakları bir insan hakkıdır. Cenab-ı Allah, Kuran-ı Kerim’de: “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”(Nisa:58) diyor.

Ayet, cinsiyetten bağımsız olarak, makam, mevki ve çeşitli mertebelere her kim liyakatliyse o kişinin getirilmesini emrediyor. Zamanı ve mekânı aşarak, kadınların önlerine konulmak istenen engelleri kaldırıyor. Sevgili Peygamberimiz’de (s.a.v.) veda hutbesinde özellikle kadınların hakları üzerinde titizlikle durmuştur. O ev işlerinde eşine yardım etmiştir. İlk evliliğini, başarılı bir iş kadını olan Hz. Hatice ile yaparak, bugün bile süregelen pek çok önyargıyı, kültürel, geleneksel kalıpları daha o dönemde yıkmıştır.