İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kökeni; Osmanlı İmparatorluğu Donanması’na deniz subayı ve denizci yetiştirmek amacıyla 1773 yılında kurulan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun’a (İmparatorluk Deniz Mühendishanesi) ve Kara Kuvvetlerine subay yetiştirmek üzere 1783’de kurulan Mühendishane-i Berr-i Hümayun’a kadar gider. Yirmi bir yıldır görev yaptığım İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi ise, 2. Abdülhamid Han tarafından İmparatorluğun imarı için ortaya çıkan mühendis ihtiyacını karşılamak üzere Hendese-i Mülkiye adıyla 1883’de kurulmuştur. İnşaat Fakültemizin kurucusu Cennet Mekan Sultan Abdülhamid Han, Hendese-i Mülkiye’de okuyacak ilk 25 talebenin o dönemin güzide kurumlarından Mülkiye-i Şahane’nin en başarılı talebelerinin arasından seçilmesini irade etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında, Yüksek Mühendis Okulu ismini alan İTÜ, 1944 yılında, TBMM’den çıkan bir kanunla ‘İstanbul Teknik Üniversitesi’ adını almıştır.
Geçtiğimiz haftalarda yerinde izlediğim İslam İşbirliği Teşkilatı, 13. İslam Zirvesi’nin öncelikli konularından biri, ‘Mesleki Eğitim’di. Oturumları takip ederken birden, İTÜ’nün bu konuda asıl öncü olması gereken kurum olduğu düşüncesi zihnimde hareketlendi. Öyle ya, İstanbul Teknik Üniversitesi kurulduğunda, bugün İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi olan ülkelerin pek çoğu Osmanlı İmparatorluğunun eyaletiydi ve İTÜ aslında İmparatorluk topraklarının her yerinde görev yapacak kara ve deniz subayları ile İmparatorluğu imar edecek mühendisleri yetiştirmek amacıyla kurulmuştu. Bu ihtiyaçlar hâlâ vardır, bu fikir hâlâ canlıdır ve İTÜ’nün hâlâ böyle bir tarihi misyonu vardır. Bu Abdülhamid Han’ın da bizlere kutsal vasiyetidir. Peki bu iş nasıl yürüyecek? İTÜ’nün misyonu öğrencileri değil, öğrencileri eğitecek öğretim üyelerini eğitmek olmalı. Yani, İTÜ Cidde, İTÜ Dubai, İTÜ Kerkük, İTÜ Kahire, İTÜ Bakü, İTÜ Erbil, İTÜ Türkmenistan, İTÜ Kazakistan, İTÜ Tataristan kurulacak. Sadece rektör ve dekanlar Türk olacak. Geri kalan tüm öğretim üyeleri, doktoralarını İTÜ’de tamamlamış o ülkenin vatandaşları arasından seçilecek. Bu dış kampüslerde eğitim ücretli olacak. İTÜ her kampüsten isim hakkını kira alır gibi alacak. İTÜ isim kullanma hakkının devam edebilmesi için akreditasyon programları başlatacak ve dış kampüsleri her yıl denetleyecek. Denetimden belirli bir süre boyunca geçemeyen kampüsten isim kullanma hakkı geri alınacak. Her kampüste her fakülte açılmayacak. O ülkenin stratejik öncelikleri dikkate alınacak. Yurtdışındaki kampüslerden gelecek gelirlerle İstanbul Kampüslerindeki bilimsel araştırmalar desteklenecek. Bu projede amaç nedir? O ülkelerde, Türkiye’ye müzahir nesiller yetiştirmektir. İslam alemi içindeki uhuvvet duygularını güçlendirmektir. Bu okulların bulunduğu yerlere, Türk kültürünün götürülmesidir. Misyoner okullarının, Robert Kolejin, Talas Amerikan Kolejinin, Dame De Sion’un yüzyıllardır yaptıklarını tersine çevirmektir. Sion’un kızlarını değil, Anadolu’nun kızlarını yetiştirmektir. Nişantaşı solcusu değil, Türk gibi yaşayan, hisseden, düşünen, insanlar ve nesiller yetiştirmektir. Neden Türk? Çünkü Türk demek, hem Müslüman hem de zihni özgür insan demektir. Batıya meydan okuyan, Balkanlar’ı fetheden, İtalya’ya çıkartma yapan, Viyana’yı kuşatan insan demektir. Türkler tarihlerinde daima İmparatorluklar kurmuştur. Türkiye’nin sömürge geçmişi yoktur. Diğer İslam ülkelerinin tamamının sömürge geçmişleri vardır. Batı, ülkeleri sömürgeleştirilirken, nesilleri de, zihinleri de köleleştirilmiştir. Batıya boyun eğdirmiştir. İşte bu köle zihniyeti hâlâ devam ettiği içindir ki İslam aleminin nerdeyse her yerinde monarşiler var, diktatörlükler var. İşte Esed’in, Saddam’ın, Sisi gibi diktatörlerin dünya sahnesine çıkabilmesi bu köle zihniyeti sayesinde mümkün olabiliyor. İslam aleminin dirilişi, Müslümanların zihinlerindeki köleliği yok etmekle başlayacak. Bunun da yolu eğitimden geçiyor. Diriliş aşağıdan yukarıya doğru olacak. İşte bu uyanış tüm İslam alemi için tarihi bir dönüm noktası olacaktır. İTÜ’nün silkinip tarihi misyonuna dönmesi lazım. Dirilişin anahtarı İTÜ’dedir. O anahtarı doğru ele vermeli!