Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ardından tek bir şey söyleyebiliriz: NATO öldü, Batı dünyası çöktü. 69 yıl Rusya’nın tahakkümünde yaşadıktan sonra artık kaderini Batı’ya bağlamak isteyen bağımsız bir ülke, tüm dünyanın gözleri önünde Rus savaş makinesi tarafından tarumar edildi. Batı başkentleri ise aylarca Putin’e “tehdit dolu” mesajlar verdikten sonra taziye çadırına döndüler. Artık sadece yaktıkları ateşin etrafında yalandan gözyaşı döküyorlar.
Batı, Sovyetlerin dağılmasından sonra bağımsız olmak isteyen pek çok halkı daha önce de yalnız bırakmıştı. Çeçenistan 1994’te işgal edildiğinde ve 250 bin Çeçen bu kan denizinde boğulduğunda seslerini çıkarmamışlardı. Abhazya ve Güney Osetya Gürcistan’dan koparıldığında, Kırım bir oldubittiyle Rus topraklarına katıldığında da ağızlarını açmamışlardı. Bugün Ukrayna’nın derin yalnızlığı bu sürecin son halkası sadece. Artık Estonya, Letonya hatta Polonya’nın akıbeti meçhul.
RUSYA’NIN TEZLERİ TEMELSİZ
Bu saldırıyı meşrulaştırmak isteyen kimileri Rusya’nın sınırlarının dibinde NATO üyesi görmek istemediğini söylüyorlar. Peki 2004’ten beri NATO’ya üye olan Estonya, Letonya, Litvanya Rus sınırında değil mi? Bu ülkeler Moskova’ya kaç saat uzaklıktalar?
Ukrayna Batı’ya güvenmesinin bedelini ödüyor. Fakat bugünden sonra asıl kaygılanacak ülkeler Rus tehdidini daima enselerinde hisseden eski Varşova Paktı üyeleri olacak. Çünkü Putin, Sovyetler dönemini dahi geride bıraktıracak bir Çarlık Rusya’sını yeniden kurmanın hayalinde.
Ukrayna’nın devasa askeri gücüne rağmen, Rus Ordusu’nun savaşın ikinci gününde başkent Kiev’in kapılarına dayanması Putin’i daha fazla cesaretlendirecek. İran ile 8 yıl savaşıp yıprandıktan sonra, 12 yıl süren askeri ambargo ile dişleri sökülmüş Irak Ordusu bile daha fazla dayanmıştı.
Hatırlayalım: ABD Ordusu Irak’ı işgal etmek için bir yıl öncesinden çalışmalara başlamış, Irak’ta satın aldığı işbirlikçilerine tam 8 ay boyunca Peşmergenin kontrolündeki Kuzey Irak’ta eğitim vermişti. Buna rağmen 467.000’i Amerikan, 45.000’i İngiliz olmak üzere toplam 49 ülke askerinden oluşan 600 bin kişilik işgal gücü, Bağdat’a savaşın başladığı 20 Mart 2003’ten gece-gündüz durmaksızın devam eden hava saldırıları eşliğinde ancak 26 gün sonra girebilmişlerdi. Üstelik direniş asıl bu saatten sonra başlamış ve yıllarca sürmüştü.
BATI’YA GÜVENEN HÜSRANA UĞRUYOR
Kendi insanına, tarihine ve varlığına değil, Batı’ya güvenenler daima hüsrana uğradılar. Ülkemizin muhalefetinin hali bu yüzden içler acısı. Bugün, Ukrayna’nın çaresizliğini görüp, Türkiye’nin savunmasına çok daha fazla gayret edilmesini destekleyecekleri yerde ABD’nin sözcülüğüne soyunup S-400’leri iade etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Meral Hanım bununla da yetinmiyor. Derhal Rusya ile birlikte inşa ettiğimiz nükleer santralden vazgeçip, Boğazlardaki üstünlüğümüzü güçlendirecek Kanal İstanbul projesini iptal çağrısı yapıyor. ABD Elçisi bile bu muhalefetle yarışmaktan çekinir.
Savunma sistemine sahip olmadığı için Rusya’nın pervasızca tüm şehirlerini bombalayabildiği Ukrayna’nın haline bakınca, Akşener’in neden ülkemizi hava saldırılarından koruyabilecek tek silah olan S-400’leri geri vermemizi istediğini anlayamıyorum. ABD’nin Patriotları PKK’yla mücadele ettiğimiz için geri topladığını unutmuş olamaz herhalde.
Kılıçdaroğlu ise evlere şenlik. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinde dahi Hükümet’i suçluyor. Komşularımızla iyi geçinmediğimiz için bu savaşlar oluyormuş. Artık söylediklerine gülemiyoruz.