Belki de uzun zamandır üzerinde konuştuğumuz konulardan birisi de “Sevme Biçimimizin” değişmesi.
Bu hafta özellikle bu konuyu ele almak istedim. Geçmişten bugüne sevme biçimlerinde neler değişti, neleri yitirdik ve neleri kazandık. Bunları değerlendirelim istiyorum. Mevcut halimizin bir fotoğrafını çekelim, sonrada bunu hafızalarımızda sağlamlayalım.
Öncelikle, kiminle konuşsam, eski bayramlar, eski düğünler, eski insanlar, eski aşklar, eski şarkılar vb. gibi hep eskinin değerli olduğu ve eskinin özlendiğini görüyorum. Sonra dönüp eskiye bakıyorum, ülke olarak eski olarak tarif ettiğimiz dönemlerde, bırakın şimdi ki elbiseleri ayakkabıları, millet giyecek elbise, yiyecek ekmek zor bulunuyordu. Hem ekonomik açıdan hem de teknolojik imkânlar olarak çok gerilerde bir hayat sürüyorduk.
Şimdi ise o eski yokluk günleri ve o dönemin insanları aranır oldu. Kiminle konuşsam eski sevgiler, eski kadınlar, eski erkekler deyip duruyor.
Peki, zor dönemlerden gelip, her şeyin bol olduğu bugünleri yaşarken, nasıl oluyor da eskinin tadını arıyoruz?
Aslında cevap baştan sona belli; Yüreklerimizin arasına biraz “ekonomi” girdi gibi. Diğer adı ile paranın gücü girdi diyelim. Bu güç öyle aklımızı başımızdan aldı ki, diğerlerinden hep farklı olduğuna inandığımız kendimiz bile, zamanla onun esareti altına girdik.
Daha lüks evler, daha iyi arabalar, daha iyi yemekler, kıyafetler derken sürekli parası yetmeyen bir nesil haline dönüşmeye başladık. Üstüne birde kadınların birbiriyle sert rekabeti eklenince, iyice sular ısınmaya başladı.
Bekâr Erkekler; MUTLAKA çalışan kadın isterken, bekâr kızlar kendi hayat standardının üstünde hayat yaşatacak erkek arıyor. Denklik ve denge tamamen paranın boyutları ile ölçülüyor.
Sonra da seven adam, seven kadın yok gibi anlamsız cümleler ortalıkta dolaşıp duruyor.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, bir insanın diğeri ile “davul bile dengi dengine” denklemine uyması için sadece para mıdır ölçü denklikte. Aile yapısı, yaşadığı kültür, din, eğitim seviyesi (üniversite diplomasından bahsetmiyorum), kitap okuma, hayatı anlama ve yorumlama, gelecek hedeflerinin aynı istikamette olması, idealler, gayeler, hedefler, amaçlar gibi sınırsız denklik ölçüleri var.
Şimdi tek ölçü “Para” olursa ve olmadığında diğerleri anlamını yitiriyorsa, sevme biçimimizi tayin eden yapıda bir problem oluşmuş demektir.
Yok, canım sen abartıyorsun diyenleri duyar gibiyim, “ben kendimizi kandırmayalım” diyenlerdenim. O sevdalı türküler, o tarihe imza atan şairler ve büyük sevgi hikâyelerine bakarsanız, hepsi geçmişte kaldı. Şimdi kolay seven, kolay terk eden ve kolaycı bir toplum olmaya doğru hızlı yol alıyoruz.
Hızlı tüketiyoruz ve hızlı tükeniyoruz. Kolay bulup, kolay vazgeçiyoruz. Bundan dolayı geçmişin sağlam iplerine sarılmak gerekiyor. Geçmiş geçerse, izleri üzerimizde kalmazsa, nereden geldiğini bilmezsek, nereye gideceğimizi bilmez, bu minvalde birileri bizleri yanlış yollara sevk eder.
Ve biz “ tarihini bilmeyen, inandığı kitabı bile okumayan, geçmişinden bir haber toplum şekline doğru yol alırız.
Ve neticesinde, çoğu konuda eksik, sevgi konusunda ise; çok sevilmek isteyen bir nesil, nasıl seveceğini bilmeyen bir gençlik ortaya çıkar.
Yani okul çocuğumuzu eğitsin diye bekleyen aile ile bu çocuğa ailesi hiçbir şey vermemiş diyen öğretmen çaresizliği yaşar dururuz.
Bundan dolayı bazı yazılar bizlerin bazen moralini bozmak için vardır. Bazen durup kendimizi sorguya suale çekmek gerekiyor.
Gençlere, bir şeyin parasını değil, değerini öğretmemiz gerekiyor.
Sevginin emek vermek olduğunu, emeksiz yemek olmadığını öğretmemiz gerekiyor. Aşk ve sevginin bir trans hali olmadığını, baştan sonra alın teri ve mücadele olduğunu anlatmamız gerekiyor.
Paranın insan hayatında bir araç olduğunu ama asla amaç olmadığını öğretmemiz gerekiyor.
Parası çok olan değil, ilmi yüksek olan insanın değerli olduğunu, en büyük zenginliğin ilim, tevazu ve mütevazılık olduğunu öğretmek gerekiyor.
Asıl güzelliğin yüz değil, ruh güzelliği olduğunu, ette kemikte keramet aranmayacağını öğretmemiz gerekiyor.
Azla yetinmenin, şükretmenin, darda ve zorda kaldığında birbirine daha çok sarılmanın “sevgi” olduğunu öğretmemiz gerekiyor.
Çok satın alarak mutlu olunmayacağını, sevgisizlikten sürekli eşya satın alarak kısa devre hazlar yaşayanların, aslında çaresizlikler arasında çırpındıklarını öğretmemiz gerekiyor.
Nihayetinde, geçmiş geçer. İleri gidebilmek için, ara ara dikiz aynasına bakmak gerekir arkayı görmek ve ona göre yol alabilmek için.