Milli Eğitim Bakanlığı’nın doğrudan ya da dolaylı olarak etkilemediği birey yok gibidir. Bir milyona yakın çalışanı, on sekiz milyona yakın öğrencisi ve en az yirmi milyon velisi ile dev bir teşkilat. Devletin adeta kılcal damarları gibi faaliyet yürütmektedir eğitim kurumları. Eğitim çalışanları devleti temsilen en fazla kişiye ulaşan ve hizmet veren kitleyi oluşturmakta. Türkiye Cumhuriyeti genel bütçesi içerisinden en fazla pay alan teşkilat yine Milli Eğitim teşkilatıdır.
Hal böyle iken atılan her adımın büyük sesler getirdiği dönemlerden geçilmektedir. Sınav sistemleri ile ilgili karmaşıklığı ve uygulanır olmaktan uzak nitelikleri devletin Zirvesi de görmüş olmalı ki Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ikinci yüz günlük eylem planında sınavlarla ilgili gerekli sadeleştirmenin ve tedbirlerin hayata geçirileceğini ifade etti.
Eğitimciler ve eğitim sendikaları artık Türk Eğitim Sistemi’nin kendi geleneğini oluşturacak uygulamalara imza atmasını beklemektedir. En kötü olan ise eğitimde sürekliliğin sağlanamaması ve çok sık başvurulan sistem değişiklikleridir. Artık Eğitim politikaları da sağlık, güvenlik, ulaşım politikaları gibi devlet politikası haline gelmelidir. Bakanlara ve bürokratlara bağlı bir eğitim sistemi, zikzaklarla dolu ve serzenişlerin bitmek tükenmek bilmediği yeni ahlara vahlara sebep olacaktır.
İkinci Yüz Günlük Eylem Planı ve MEB
İkinci 100 Günlük Eylem Planı’nda eğitim camiasının kalitesini artıracak hedefler bulunmaktadır. Mesleki eğitimin teşvik edilecek olması, yerli değerlendirme araçlarının kullanılacak olması, sınavsız yerleştirmelerle ilgili iyileştirmelerin yapılacak olması, öğretmenler 3600 ek göstergenin verilecek olması, derslik ihtiyacının çözümü noktasında atağa geçilecek olması çok yerinde ve umut veren açıklamalardır. Özellikle nitelikli insan gücünü karşılamaya yönelik özel çalışmalar, okul kültürünün oluşturulabilmesi için zenginleştirilmiş kütüphanelerin yapılacak olması eğitim camiasında heyecan oluşturmuş durumdadır.
Okul yöneticilerinin seçimi ve liyakat meselesi
Son yıllarda hemen her yıl değişen yönetmelik hangisidir, diye bir araştırma yapılsa yönetici görevlendirme yönetmeliği ilk sırada gelir. Bazen sadece mülakatla, bazen sınavla, bazen puan üstünlüğü ile atanmaktadır okul idarecileri. Mevcut haliyle Milli Eğitim Bakanlığında kadrolu unvan sadece şube müdürlüğünde bulunmaktadır. Onun dışındaki tüm idari kadrolar belli sürelerle görevlendirme şeklinde icra edilmektedir. Peki, eğitimcilerin ve eğitim sendikalarının beklentisi hangi yöndedir? Mülakatlar süreci maalesef çok kötü yönetildi ve eğitimcileri liyakat ve hakkaniyet çizgisinden uzaklaştırdı.
Mülakatlarda görev üstlenen il yöneticileri ilin ve eğitimin gereklerini çok da önceleyemediler. Başkaca öncelikler devreye girdi ve eğitim liderlerinde “Acaba benim görevim uzatılacak mı, uzatılmayacak mı, kime yakın kime uzak durmalıyım” gibi hiç de hoş olmayan davranışsal sapmalara neden oldu. Okul idarecilerinin beklentisi liyakat, hakkaniyet, iletişim becerisi yüksek, proje ve uygulama eksenli idarecilerin tespit edilmesi ve kadrolu olarak görevin devam ettirilmesi yönündedir.
Kurum kültürü ve bilimsel yöntemler öncelenmeli
Okulların devlet aklı ve millet feraseti ile yeniden yapılandırılması acilen hayata geçirilmelidir. Yerel unsurların yerel beklentileri yerine milli unsurların evrensel planlamaları etkili olmalıdır. On yıllık, yirmi yıllık, elli yıllık planlamalarla gençlik ihya edilmeli, toplum popülizmin ve modanın yok edici sarmalından kurtarılmalıdır.
Üniversiteler sahaya inmelidir
Üniversiteler artık fildişi kuleden olan biteni seyretmek yerine elini gerçek gündem olan eğitim ve gençlik taşının altına koymalıdır. Bilim adamlarımızın gerçekçi ve uygulanabilir araştırmalarına, sivil toplum ve diğer paydaşların ortak aklına, eğiticilerin olayı sahiplenmesine çok ihtiyaç duyulmaktadır.
Vesselam…