Son günlerde iyice ayyuka çıkan bir doku uyuşmazlığı var muhalefette. Bu, öyle hafife alınacak bir uyumsuzluk gibi de görünmüyor. En başından beri “Millet İttifakı” olarak tanımlanan ve muhalefet kanadını temsil edeceği ifade edilen oluşumun, tabandan uzak bir zeminde ve partilerin üst organları tarafından benimsenmiş olduğunu kendimce ifade etmeye çalıştım.
Tabii bu durum, adaylar netleştikçe daha belirgin bir şekilde ortaya yere saçılıyor adeta. Neredeyse her gün hem iyi partiden hem de CHP’den istifa eden isimler oluyor. Bu, sadece İyi Parti ile CHP’nin doku uyuşmazlığının bir sonucu değil elbette. CHP’nin kendi içindeki görüş ayrılıklarının ve kişisel hırsların da tetiklediği bir tablo var ortada… Bunlara ilaveten, artık inkârı mümkün olmayan bir HDP gerçeği var…
CHP çok daha eski bir parti olduğu için adaylarının beklentileri ya da adaylarından beklentiler de o nispette artıyor. Buna bir de kişisel hırslar eklendiğinde durum çok daha çalkantılı hale geliyor. Görünen tabloda daha çok CHP’li adayların ya da seçmenin İyi Parti’ye karşı tepkisi var sahada. Tepe yönetimlerin; “Biz yaptık oldu ya da biz anlaştık onlar da anlaşmıştır” tavırlarına tabanın verdiği cevap onların beklediğinden çok farklı…
Trakya Bölgesi her zaman CHP için önemli bir oy potansiyeli taşımıştır. Fakat 31 Mart 2019 seçimlerine doğru giderken, tarihinde görülmedik bir çatırdama yaşanıyor. Bu vesileyle parti değiştirmeler, istifalar gündeme yansıyandan çok daha büyük aslında. Bölgede yaşayanlar; “Yıllardır burada yaşıyorum, CHP’nin bu kadar tepki çektiği bir döneme şahit olmadım” diyorlar…
Mesela, İzmir örneği de çok ilginç bana göre… CHP’nin İzmir adayı en başta CHP seçmeninin içine sinmemiş gibi görünüyor… Aziz Kocaoğlu’nun yeniden sahneye çıkma arzusu bunun çok önemli bir tezahürüydü. Bunun dışında diğer bir faktör de İzmir’in milliyetçi zemindeki oylarının tavrıdır. Bu noktada da hem HDP ile olan bağlantı hem de adayın babası ile ilgili hassasiyetlerdir. Milliyetçi anlayışı darbe zemininde ve lider düzeyinde mahkûm etmiş bir babanın çocuğu olma durumu, bir “bilinçaltı bariyer” oluşturuyor. Her ne kadar, “çocuk babanın vebalini taşımaz” gerçeğine inansam da, konunun medya üzerinden işlenme biçimi ve gerçeği, bunun da bir etken olacağını gösteriyor…
Muhalefet ittifakının başka handikapları da var elbette… Bu ısrar niye bilmem ama CHP kendi kendini adeta mahkûm etmek istercesine ismi yolsuzluklarla anılmış hatta bu sebeple görevden el çektirilmiş isimlerle yoluna devam etmek istiyor. Bu, CHP tabanında; “Adaylarımız aslında temiz fakat iktidar bizi zayıflatmak için onları görevden aldı” cümlesiyle belirli bir karşılık görebilir. Fakat kazanmak için tek başına bir CHP’nin yetemeyeceği ve sağ seçmenin de oyuna ihtiyaç duyacağı düşünüldüğünde bu adayların ne derece yanlış olduğu da açıkça görülecektir.
Cumhur İttifakı’nın elini son derece güçlü kılacak hamleler, seçmenin tepkisinden de çok rahat anlaşılabilmektedir. Adaylar netleştikçe ortaya çıkan biyografiler, arızalarıyla da gündeme gelmeye devam ediyorlar. Bu arızalar sadece o adaya ait olmuyor üstelik… Onu, o haliyle kabul eden partilere ve dolayısıyla da ittifaklara da bundan mesul oluyorlar; topyekûn bir zihniyet kabulü olarak…
Muhalefet tarafından işi oldukça kolaylaştırıldığı görülen Ak Parti’nin dolayısıyla da Cumhur İttifakının, işi sıkı tutması ve tabanın sesine kulak vermesi oldukça önemlidir… Neticede “çantada keklik” bir seçimden de bahsetmediğimi düşünüyorum… Umarım öyle de anlaşılmamışımdır…