Telefonla canlı yayın irtibatı kurduğu Metin Kaplan’a ısrarla Anıtkabir’i soruyor Reha Muhtar.

Önündeki Milliyet, Sabah, Hürriyet, Akşam, Yeniyüzyıl, Posta, Gözcü ve Radikal gazetelerinden okuyor; “Cumhuriyet Bayramı’nı kana bulamak amacıyla eylem hazırlığı yaparken yakalanan Cemalettin Kaplan yanlısı militanların, gerçek hedefinin Anıtkabir ve Fatih Camii olduğu ortaya çıktı. Türkiye’yi kaosa sürüklemek amacıyla 29 Ekim’de devlet erkanı ve on binlerce vatandaşın kutlamalar için hazır bulunduğu Anıtkabir’e ölüm uçuşu yapmak niyetindeki Kaplancılar, bu saldırı gerçekleşmeyince…”

Okuyor ve soruyor, “Anıtkabir’e saldırıyı niye düzenleyecektiniz?”

Ama bir türlü söz hakkı vermiyor. “Burası propaganda yapma yeri değil. Size propaganda hakkını vermiyorum” diyor. Israrla sözünü kesiyor, inatla o soruyu soruyor.

Metin Kaplan Reha Muhtar’dan fırsat bulabilirse konuşmaya çalışıyor; “Ben böyle talimat vermedim. Böyle bir olayla ilgimiz yok. Biz kimseyi böyle bir olay için görevlendirmedik”

Show TV’nin, Reha Muhtar’ın ve saydığı gazetelerin ısrarlı yayınlarının sonucunda Metin Kaplan, Almanya’da tutuklanarak 2004’te Türkiye’ye iade ediliyor. 2008 yılında ‘Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs etmek’ten müebbet hapis cezasına çarptırılıyor. Dile kolay, müebbet!

Peki, müebbet cezasının suç delilleri neydi, gülmeyin ama ‘tahtadan silahlar’

Aynı günlerde Show TV’de 32. Gün programındaki görüntülerde Almanya’da bir kapalı spor salonunda ellerinde çocukların oyun oynadığı türden silahlarla Atatürk maketine saldırıyorlar, boynuna ip geçiriyorlardı. Delil işte bu görüntüler.

Kaplan’ın anlatmaya çalıştığı gibi Anıtkabir saldırısıyla alakalı herhangi bir delil bulunamadı. Haberlerin hepsi uydurma ve talimatla yazdırılmış ‘tasavvur operasyonu’ndan ibaret olduğu ortaya çıktı.

Yargıtay, 2010 yılında “eylem planlarının hiçbir zaman fiiliyata geçmediği”için delilleri yetersiz buldu ve müebbet kararını bozdu. Cezası 17,5 sene hapse düşürüldü.

Reha Muhtar bu yayınlarından zaman geçtikçe pişman olmuş mudur diye düşünüyordum ki, ama hayır tam tersi.

Muhtar o yayınlarından ötürü kendisini cesur ve başarılı gazeteciliğin alamet-i farikası haline getirmiş bile.

Canlı yayına aldığı muhatabına “bir yayıncı olarak kendisine iyi akşamlar dilemek zorundayım” diyerek ‘iyi akşamları’ bile çok gören ‘enkırmen’, 17 Ocak 2014’te Gazete Vatan’daki yazısında başarısını yere göğe sığdıramıyor. İsmini pankartlara yazarak ‘ölüm’ diye bağırdıklarından, ölümle tehdit edildiğinden dem vuruyor. Tahtadan silahlarla ne ölümü, nasıl bir ölümmüş bu.

Metin Kaplan, 28 Şubatçı medyanın oluşturduğu‘tasavvur operasyonlarıyla’ icad edilen suçlar nedeniyle 12 yıldır cezaevinde.

Tek başına hücrede kalıyor. Kanser hastası ve mahkûmiyeti sırasında iki sefer ameliyat olmuş. Üçüncü ameliyatı olması yönünde doktor raporu var. Rapora rağmen tedavisi iki yıldır ihmal ediliyor. Sağlık Bakanlığı tedavisi müracaatlarını cevapsız bırakıyor.

Yeniden yargılanması yönündeki başvurulara da Adalet Bakanlığı sürekli olumsuz cevap veriyor.

Metin Kaplan’ın Anayasa ile güvence altına alınmış “beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilme hakkı” ivedilikle tahakkuk ettirilmelidir.

28 Şubat zulmü son bulmalı, 28 Şubat mağdurları yeniden yargılanmalıdır!