Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın vefatının 6. sene-i devriyesi geride kaldı. Vefat günü münasebetiyle merhumu hayırla yad edip, fikirlerini ve ideallerini bir kez daha hatırlamış olduk. Benim emsallerimin ve benden önceki kuşakların gerek siyasete gerekse İslamiyet’e bakışlarında kalıcı tesirler bırakmış bir lider olarak Necmettin Erbakan’ın hayallerinin birçok kişiye birkaç gömlek geniş geldiği bir gerçektir. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti devletinin fertlerinin kahir ekseriyeti ve İslam ülkeleri, Erbakan merhuma hak ettiği teveccühü göstermemiştir.
İçerde milli ve manevi bir hamleyi hedefleyen siyaseti ve dışarda ümmetçi bakış açısı ile Türkiye’yi ve İslam dünyasını içinde bulunduğu problemlerden kurtarmayı planlayan Erbakan, “dava”sının adını “Milli Görüş” olarak koymuştu. Milli Görüş geleneği partilerinde siyaseti öğrenen ve pratik eden on binlerce insan, bu ülkeye çok çeşitli alanlarda hizmet ettiler ve hâlâ da hizmet etmeye devam ediyorlar. Bugün ülkeyi yöneten siyasi iradenin de aynı geleneğin makas değiştirmiş bir devamı oluğunu düşündüğümüzde Milli Görüş okulunun bereketi ve kıymeti daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Merhum Erbakan; siyasi dehası, akademik zekâsı, liderlik karizması ile Türkiye’nin son elli yılında ismi ile müsemma müstesna bir kişilik olarak yerini almıştır. Siyasi tarihimizin karanlık koridorlarında bir yıldız parıltısı gibi fark edilmiştir. Ancak Türkiye’de siyaset yapmanın ve parti başkanı olmanın getirdiği birçok sıkıntıya da katlanmak zorunda kalmıştır. Yasaklanmış, hapsedilmiş, haksızlığa uğramış, partisi kapatılmış ve iftiralara maruz kalmıştır.
Merhum Erbakan hocamızın anıldığı gece ekranlara yansıyan görüntüleri gördüğümde tebessüm ettim. Erbakan merhuma en ağır hakaretlerin ve haksızlıkların yapıldığı dönemde, iftira kervanına çıplak ayak koşanlar taifesinin mensupları ve liderleri, Erbakan hocanın ne kadar büyük bir insan olduğunu anlatıyorlardı. Gayri ihtiyari, Erbakan merhumun meşhur cümlesi çıkıverdi ağzımdan: “Hadi ordan! Hadi Ordan!” 50 yıldır Erbakan hocamızla beraber yol yürüyenlerin alkışları salonu inletti. Benim cümleme mi, hatiplerin sözlerine mi, kestiremedim.
Bu işler böyledir. Bizler ölü sevmede mahirizdir. Elimizdeki değerlerin kıymetini bilme ve hakkını teslim etme konusunda da oldukça hoyrat. Erbakan merhuma hayatta iken; takunyalı, şeriatçı, bozguncu hatta yolsuz diyen adamlar şimdi arkasından güzellemeler diziyor. Öyle diyordu bir hatip konuşmasında: “Erbakan, Sinop’ta bir memur çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Parlamenter sistem sayesinde başbakan olabilmiştir…” Parlamenter sistemin ve onun zinde güçlerinin merhum Erbakan’a ve sevenlerine çektirdiklerine hiç değinmedi. Salonu alkışa boğanlar da o defterleri açma gereği görmedi. “Erbakan, dürüst ve namuslu bir siyasetçi olarak hep ülkesine çalıştı, hiç kendisi için bir şey istemedi…” diye devam etti sayın başkan. Merhum Erbakan’a trilyonluk yolsuzluk iftiraları atıldığında belki de bıyık altından gülüyorlardı.
28 Şubat sürecinde zinde güçlerin yanında yer almış kurumların yöneticileri ve mensupları hiç aynaya bakmadan bitirdiler konuşmalarını. Erbakan’a ve sevenlerine reva görülenlerde kendi paylarına düşenlere hiç dokunmadılar. Hep 45 gün sonrasının hesabını yaptılar. Erbakan merhumun ruhundan istimdatta bulundular. Bu yüzden de o geceye bir mana katamadılar. Derin anlamlar bırakarak söylevlerini yapıp indiler. Geriye tarihe not düşülecek bir an daha kaldı ekranlarda ve hatıralarda…