Hakkında bir belgesel yapılan, adına bir lise açılan ve adını bütün Gaziantep’in bildiği ama nedense Türkiye’nin bir türlü duyurulamadığı isimlerden birisi Mennan Usta. İlkokulu 9 yılda bitiren, fakat muhteşem mekanik zekasıyla gördüğü makinelerin teknik detaylarını fotoğrafik hafızasına kaydeden ve yen, modeller geliştiren; yaşadığı şehrin kanalizasyon atıklarını enerjiye ve yeniden dönüştürülebilen malzemeye çeviren bir deha.
Gördüğü makineyi derhal yapabilmesi dolayısıyla uluslararası makine fuarlarına girmesi yasaklananlar istisnai isimlerden… O “mektepli” değil, “alaylı” dehalardan bilebildiğimiz yalnızca birisi. Son zamanlarında da olsa farkına varılması, onun için büyük bir şans olmuş. Bununla birlikte, onun gibi nice mucit, adı hiç duyulmadan, farkına varılamadan, bu topraklarda heder olup gitmiş ve halen de gidiyor. Bu gerçeğin mutlaka sebeplerine inilmesi ve beyin israfının en kısa zamanda durdurulması için yeni arayışları sürdürmek gerekiyor.
Bu noktadan itibaren bu konuda bir kısmı fiili ve uygulamaya dair pratik öneriler ve çözüm önerilerimiz olacak. İkinci kısım ise konunun hukuki boyutu ile yapılması gerekenlere dair ilgili olacak.
Bu öneriler üzerinde düşünürken, halihazırda ortaya çıkmış yaşanmış problemlerin bir kısmını bizzat gözlemleyerek ortaya koymaya çalıştım.
Ülkemizde ve bizimle aynı kulvarı paylaşan ülkelerde maalesef orijinal üretimin yaşadığı zorluklar var. Bunlar teorik anlamda hukuki korumanın ötesinde bir takip ve ciddiyeti gerektiriyor.
Genellikle sanayide “usta” adıyla çalışan bu tür başarılı ve üretken “çekirdekten yetişme” insanların varlığına hemen hepimiz bir şekilde şahit olmuşuzdur. Her şeyden önce, bu tür insanların ilk problemleri, çevrelerinin kendilerini anlayamamaları ve bazen çekememezlikler, bazen de uçuk kaçık bulunan fikirleri dolayısıyla dışlanmaları veya alaya alınmaları. Bu durum hiç de az rastlanan bir durum değildir.
İkinci problem olarak bu insanların değerlerini bilecek ve sömürülmelerine engel olacak bir sistemin kurulup işletilmesi; ilk elden başvurabilecekleri ve onlara yol-yordam, yön gösterecek “kolay erişilebilir” resmi makamlar ve adresler olması? Veya bu adreslerin, çoğu resmi eğitim almamış olan bu insanları bulup gün yüzüne çıkarması gerekmez mi?
Kafasında bir yenilik, fikri, sınai veya sanatsal bir ürün projesi olan, teknolojik buluş (icat) projesi olan kişinin yüzleştiği ciddi meselelerden birisi yenilik, icat (buluş) veya orijinal fikri piyasanın “çakallarına” çaldırmamak oluyor. Bir şiirden, sanat eserine, teknolojik buluştan, tasarım ve yeniliklere kadar orijinalliğin düşmanı, kopyalamanın yeterince ceza görmemesidir. Bu durum öncelikle, zor olan orijinal üretimin cazibesini kaybettirir ve diğerlerini kolay olan kopyalamaya ve hırsızlığa iter.
Diğer yandan, orijinal ürünün ilk prototiplerini genellikle kendi imkanlarını zorlayarak üretmiş olan bu kişiler bir yandan ürünlerini korumak, diğer yandan bunun üretimini üstlenecek bir sponsor bulmak zorunda kalmaktalar. Ürün ve eser sahibi, fikrini kendisi ve millet lehine bir kazanca çevirmek için fedakarlıklarda bulunmak ve aynı zamanda zamana karşı bir yarışı sürdürmek zorunda kalmaktadır.
Akla gelebilecek ilk pratik çözümlerden birisi, halka açık, patent, faydalı ürün, yenilik, icat ve tasarım yarışmalarının düzenli olarak yapılması; TV kanallarında bu tür yarışmaların teşvik edilmesi ve kazanan eserlerin sahipleriyle derhal resmi makamlarca temas kurulmasıdır. Bugün hala orijinal tasarım ve buluş sahiplerinin ortaya çıkan fikri ürünlere, yabancı ülkelerde pazar bulmak ve patentlerin korumasını almaları daha kolay ise burada çözülmesi gereken ciddi bir problem vardır. Nasıl oluyorsa mesela İtalyan firmaları Türkiye’deki büyüklü küçüklü bir çok icadı toplayıp patent vermekte son derece maharetliler. Bu konuda yetkililerin icatların bu şekilde kaptırılmasını durduracak mekanizmaları ve sistemi kurmaya daha fazla kafa yormaları gerekir.
Diğer bir çözüm ise bu tür orijinal fikir, tasarım ve buluş sahiplerini bulup ortaya çıkarma konusunda, Sanayi ve Üniversite işbirliğinin de ayrıca bir önemi var. İstisnai olaylarda eğitim ve diploma şartlarına bakılmaksızın patent konusunda işbirliği yapılması ve ortak projeler üretilmesi yerli üretim açısından hayati önem arz ediyor.
Bir başka çözüm ise, teknolojide kullanılabilecek buluş ve endüstriyel tasarım haklarının ve her türlü orijinal eserin korunması için hukuki altyapının yeniden gözden geçirilmesidir. Bu konuda son dönemde hukuki altyapının yenilenmesine dair ciddi çalışmalar devam ediyor.
Mucidin (buluş sahibinin) hukuken korunmasını sağlayacak bir ortam kurulmalı ve patent başvurularının olabildiğince hızlı ve isabetli şekilde değerlendirilerek Sanayi ve Ticaret Dünyası ile işbirliği içerisinde devlet eliyle ilk elden bir hizmet olarak yürütülmesi gerekli. Bu konuda “liberal” itirazlar olabilir, ancak bu konuda yarışta önce devletlerin, patentler söz konusu olduğunda kendi uzantıları olan şirketler aracılığıyla piyasada aktif olarak var olduklarını görüyoruz.
Toplumun gözünde hukuki güvencelerin yanında, patent, faydalı ürün, tasarım ve her türden telif haklarının korunduğuna dair olumlu bir kanaati yerleştirecek bir denetim mekanizmasının kurulması da ayrıca elzemdir.