Yazının başlığı, Prof. Cemil Koçak’ın Star’da 9 Mart günü yayınlanan yazısının başlığından mülhemdir. 12 Mart 1971 günü, gün ortasında ‘Türk Silahlı Kuvvetler Birliği’ imzasıyla yayınlanan ve Başbakan S. Demirel’in derhal Başbakanlığı terkedip istifa etmesi sonucunu ortaya çıkaran askerî muhtıranın 3 gün öncesinde 9 Mart 1971 günü yapılması kararlaştırılan, ancak, bazı komutanların paçalarını kurtarmak için saf değiştirmeleriyle akîm kalan ihtilal teşebbüsünden ilginç tabloları aktarıyor Koçak, 44. yıldönümü dolayısiyle..

Koçak’ın yazısı, geçen gün, Adapazarı’ndaki bir sohbet toplantısında bir öğretmen arkadaşın, Mısır’da General A. Fettah Sisî’nin Muhammed Mursî’yi askerî darbeyle devirmesinin sorumluluğunu da Mursî’nin üzerine yıkmaya çalışmasını hatırlattı. Çünkü, General Sisî’yi bizzat Mursî getirmişti Savunma Bakanlığı’na.. O halde, iyi bir seçim yapamadığı için, sorumlu bizzat kendisiydi!

Halbuki, bırakınız, mevcudlar arasında en iyi olması düşünülen bir generalin iyi tanınıp tanınmamasını; ömür boyu, kışlalarda çok yakın işbirliği, arkadaşlık ve kader birliği yapanların bile, sonra birbirlerine nasıl oyun oynadıklarının ilginç hikayesidir, 9-12 Mart 1971 günü ve sonrasında yaşananlar..

Çünkü, perde gerisinde eski ihtilalcilerden em. Gen. Cemal Madanoğlu ile bir kısım kemalist-marksistlerin bulunduğu ve bir kanlı devrimi öngören bir darbe hareketinde ordu içinden General Celil Gürkan ve arkadaşları kanlı bir devrimi sahnelemek üzereydiler, ve dönemin Kara Kuv. Kom. Gen. Faruk Gürler ve Hava Kuv. Kom. Gen. Muhsin Batur da bu grubun içindeydiler. Ve geleceğin anayasasını ve devrimlerinin gereklerini en sert şekilde uygulayacak devrim mahkemelerini kurmayı planlıyorlardı.

Tabiatiyle, 9 Mart 1971 günü darbe yapmak isterken, bazı üst komutanlar, hükûmeti emir-komuta sistemi içindeki bir muhtıra ile düşürmek eğilimine yatmışlar ve birlikte oldukları eski arkadaşlarını ordudan atmak kurnazlığı içinde yer almışlardı. Bizde ‘Paşalar Savaşı’ böyle ‘faziletli’ (!) olur, mîrim..

(27 Nisan 2007 Muhtırası’nın yayınlanması sırasında, Erdoğan Hükûmeti’nin ilk kez ve ordu tarafından beklenmiyen şekilde dik durması üzerine Gen. Büyükanıt’ın Dolmabahçe’ye gelip fiilen teslim olması ve paçasını kurtarmak için diğer darbeci arkadaşlarının günlüklerinde yazdıkları gibi, arkadaşlarını ispiyonlaması da hatırlanmalıdır.)

Öyle ki, ‘Yahu yıllardır toprak reformu yapılsın diye duyuyoruz. Yapılsın artık.’ diyerek, emirler yağdıran Deniz Kuv. Kom.’larını bile gördü bu ülke.. Yani, ne olduğunu bile bilmeyen, ama, sırf kulaktan dolma bilgilerle hareket eden İttihad -Terakki kafalı maşa-paşalar dönemi.. Ki, o dönemin hızlı marksist öğrenci liderlerinden ve şimdi hapiste bulunan -ve o dönemin Ankara Valisi’nin oğlu ve tek parti döneminde CHP’nin Ege Bölgesi’deki parti müfettişinin torunu olduğunu söyleyen- S. Kuray, ’Ege köylerine gidip toprak reformundan, nasırlı ellerden, alınteri’nden söz ettiklerini, ama bu dediklerinin ne mânâya geldiğini bilmediklerini’ söylemişti.

Eski solculardan -ve de CHP ve DP dönemlerinin ünlü isimlerinden Burhan Belge’nin oğlu- Prof. Murat Belge de, geçtiğimiz günlerde, ‘sol’un, kötü çevrilmiş bir kitab gibi kaldığını’ ve solcu kesimlerin de ‘okumadıklarını, okuyanların da okuduklarını anlamadıklarını’ söylüyor ve bazı yerlere gidip köylülere toprak reformundan söz edince, insanların şaşkın nazarlarla baktıklarını, o zaman durumu biraz anlar gibi olduklarını itiraf ediyordu.

*

Hatırlayalım, Faruk Gürler daha sonra, arkadaşlarına ihanet edişinin karşılığı olarak Genelkurmay Başkanlığı’na getirilmiş, oradan da 1973 Martı’nda Cumhurbaşkanlığı’na aday gösterilmişti, Derin Devlet güçlerince.. Ama, ordu içindeki gruplaşmaların güç savaşlarının da etkisiyle seçilemiyeceği anlaşılınca, adaylıktan çekilmek zorunda kalmış, kısa süre sonra da kahır içinde ölmüştü.

Hızlı darbeci Gen. Muhsin Batur ise, C. Başkanı Korutürk tarafından senatör yapılmış ve 1980 başında ise, CHP tarafından C. Başkanlığı’na aday gösterilmiş, o da, Erbakan’ın desteğini alabilmek için Cuma namazlarına gitmeye başlamıştı, ama, seçilemedi.

Bu anlatılanlar 30 yaşın altında olanlara, uzak diyarlara aid siyasî masallar gibi gelebilir. Çünkü onlar şimdi, bırakınız kuvvet komutanlarını, Genelkurmay Başkanı’nın adını bile bilmiyorlar. Halbuki, her darbe hazırlığı döneminde, generallerin karşısında, telefonda bile ‘hazırol’da durup, ‘Paşam, yarın hangi manşeti atmamızı emredersiniz?’ diye emir bekleyen Gen. Yayın Md.leri vardı.

*

Şimdi sanılıyor ki, Ergenekon, Balyoz vs. gibi yargılamalar bütünüyle bir ‘kumpas’tan ibaretti.

Hayır!. Son yarım asırda 5 kez darbe yapmış, 4 kez de başarısız darbe teşebbüsüne kalkışmış bir ordunun öyle mâsum olacağı sanılmamalıdır. Şimdi bile, kimbilir, ne şeytanî odaklar, neleri tezgâhlamanın hesabındadırlar.

Gafletli bir güven içinde ‘O dönem mâzide kaldı..’ diye kendimizi kandırmayalım.

*

NOT:

Bu sütunda, 6 Mart günü ‘Netanyahu: Filistin’deki Hitler’ başlığıyla yayımlanan yazının son bölümünde, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın vazifesinden istifa edip, m.vekili adayılığı için, AK Parti’ye başvurması üzerine yapılan değerlendirme ve tahlili hatırlamak gerekiyor.

MİT gibi çok önemli bir kurumun başındaki ve Tayyîb Bey’in bu kadar yakın sırdaşı durumundaki bir kişinin Tayyîb Bey’in izni ve rızası olmaksızın istifasının, hangi gerekçe ile olursa olsun, Tayyîb Bey’le arasında bir güven bunalımı meydana getirdiğine ve Fidan’ın devlet yönetiminde bundan sonraki etkinliğinin neredeyse imkansız hale geldiğine, bu durumu kurtarabilmek için Hakan Fidan’ın önündeki tek çıkar yolun, adaylıktan geri çekilmesi olacağına vs. değinilmişti.

Fidan, o satırlarda dile getirilen görüşleri doğrulayan bir yolu takib ederek, adaylık başvurusunu 9 Mart günü geri çekmiş ve MİT’in başına yeniden döndürülmüş bulunuyor. ‘Çok iyi yetişmiş ve Cumhurbaşkanı nezdinde de çok güven verici özelliklere sahib birisi’ olarak nitelendirilen Hakan Fidan, yanlış kararından geç de olsa dönmüş olması dolayısiyle, tebrik’i haketmiştir.

*