Hz. Hüseyin ve yareni 71 kişinin Kerbela’da şehit edilişinin üzerinden tam 1379 yıl geçmiş. Allah, Rasulü’nün (sas) ehl-i beytine eza gösterenlerden hesap soracaktır muhakkak. Şehitlerin ruhları şad olsun. Onlar zulme rıza göstermediler ve bedelini canlarıyla ödediler. Tertemiz bir miras bıraktılar. Fakat dünyada bu miras kadar istismar edilen, bir başka hadise var mıdır? Tam 1379 yıldır, İslam dünyasında var olan ihtilafların altı kalın bir çizgiyle çiziliyor. Egemenler kendi saltanatlarını meşrulaştırmak için Kerbela’ya atıf yapıyor. Abbasiler, Emeviler’i yıkarken Ehl-i Beyti öne sürdüler. Sonra zulümde onlardan geri kalmadılar. Son kırk yıldır coğrafyamızda akan kanın mesulleri, iktidar savaşlarını meşrulaştırmak için Hz. Hüseyin’in adını kullandılar.
İran, Irak’la 8 yıl savaşırken “Hüseyin’in yolunda oldukları için” Yezid’in taraftarlarının saldırısına uğradığını iddia etti. Savaştığı devletin başındaki adamın ismi ise tarihin bir cilvesi midir, bilmem: Hüseyin’di. Saddam ise savaşı Hz. Ömer’in mecusi İran’ı fethetmesiyle ilişkilendiriyordu. Ona göre II. Kadisiye Savaşı veriyordu. İran savaş boyunca, Irak’taki Şii örgütleri topraklarında himaye edip silahlandırdı.
Suriye ve Irak’ta Sünni katliamı yapan; bayrağımızı ayaklar altına alıp Türkiye’ye tehditler savuran terör örgütü Haşdi Şabi’nin atası Bedir Tugayları ve Mehdi Ordusu bu şekilde oluştu. Irak ABD tarafından işgal edildiğinde bu örgütler Amerikan çapulcularıyla omuz omuza Bağdat’ı, Felluce’yi yerle bir ettiler. Motivasyonları aynıydı: Yezid’e karşı Hüseyin’i müdafaa ediyorlardı. İmam-ı Azam’ın kanıyla, teriyle, o muazzam ilmiyle inşa ettiği Ehl-i Sünnet’in ilim merkezi Bağdat’ı yakarken, ellerinde, üzerinde Hz. Hüseyin’in adı yazılı sancaklar vardı.
Aşura’da Hüseyin için ağıtlar yakan İran, Irak’tan başlayıp, Şam’a, Halep’e kadar uzanan coğrafyada ne kadar mazlum varsa, hepsini gözünü kırpmadan imha ediyor, ocakları söndürüyordu. Irak’tan toplayıp getirdiği çapulcular yetmeyince, Lübnan’dan, Afganistan’dan, Yemen ve Pakistan’dan ne kadar cahil, kandırılmış adam varsa “Hüseyin adına savaş” için Suriye’ye doldurdu. Tıpkı Hz. Hüseyin gibi, zalim bir sultana karşı namusunu, izzetini korumak için ayağa kalkmış Suriye Halkını destekleyecekleri yerde, Yezid gibi kendi saltanatlarını korumayı seçtiler. Fakat ne acı ki, günahlarını örtmek için yine Hüseyin’in eteğine tutundular.
İstanbul’umuzun manevi fatihi Eyüp el Ensari’nin Yezid’in ordusunda bir komutan olarak İstanbul’un fethine geldiği pek fazla bilinmez. Çünkü çok da hatırlamak istemediğimiz bir tarihtir. Babası Muaviye’nin emriyle İstanbul’u kuşattığında Yezid henüz 27 yaşındaydı. Eyüp el Ensari vefat ettiğinde cenaze namazını bizzat kıldırıp, ulaştıkları son noktaya defnetmişti. Bizans İmparatoru’nun buna çok sinirlendiği, cenazeyi alıp götürmezlerse, parçalatıp, köpeklere yedireceğini söylediği; Yezid’in ise bu mübarek naaşa dokunmaları halinde İslam dünyasında tek bir kilise bırakmamakla tehdit ettiği rivayet edilir. Sahabenin büyüklerine hürmet için dünyaya meydan okuyan Yezid, 12 yıl sonra Hz. Peygamber’in (sas) emaneti, onun gül goncası Hz. Hüseyin’e kıyacaktı, kendi saltanatını korumak için.
Büyük devletler siyasetlerinde duygusallığa yer vermez. Ehl-i Beyt mektebinin talebeleri olan Ahi Babaları ve Alplerle birlikte tarihin en uzun ömürlü Müslüman devletini kuran Osmanlılar, ne Yezid’i meşrulaştırdılar. Ne de Hüseyin’den vazgeçtiler. Bunu sembolik olarak camilerinin duvarlarına nakşettiler. 4 halifenin isimlerini yazdıktan sonra ne Muaviye’yi ne de Yezid’i andılar. Hasan ve Hüseyin’i 5. ve 6. halife olarak sadece duvarlara değil, gönüllere kazıdılar. Ne Hz. Ali’yi gücendirdiler. Ne Hz. Aişe’ye laf ettirdiler. Oysaki Emevi camilerinde hutbelerde Ehl-i Beyt’e lanet okunurdu. Hilafeti devraldıkları Abbasi camilerinde ise Ümeyyeoğulları’na.
Emperyalistler coğrafyamızda mezhep savaşı çıkarmak için büyük gayret sarf ediyor. Bir taraftan Şii bağnazlar, diğer taraftan Selefi bağnazlar da yangına odun taşıyorlar. Bu kan denizinden çıkmak mümkün mü? Ecdad çözümü edeb ve hürmette bulmuş. Bektaşileri ordusunun en önemli kuvveti yapmakta beis görmemiş, İmam Cafer-i Sadık’a hürmette kusur etmemiş; medreseleri ehl-i sünnetin karargahı yapmaktan da uzak durmamış. Asırlar önceki kavgaların tarafı olmaktan kaçınmış. Ümmetin ve devletin istikbalini, maslahatını her şeyin üstünde tutmuş. Bence geçmişimizde güzel bir yol haritası var.
Dünyada çocuğuna Ali Osman diye isim koyan kaç millet vardır?