Senaryo derslerinde en çok altı çizilen konuların başında “Çatışma” meselesi gelir. Çatışma bir filmin temeli, ana direği, akışı; yani her şeyidir. Senaryonun bazı noktalarında hata yapılırsa ortaya kötü bir film çıkar belki ama telafi edilebilir. Fakat çatışmada bir hata yapılırsa bu asla telafi edilemez. Çatışma bir filmin her şeyidir.
Çatışmaların onlarca türü olabilir ama aslında 3 ana başlıkta toplanır.
Birinci tür çatışma (En çok karşılaşılan çatışma)
A Kişisi: (Kahraman) “Ben bir şey istiyorum” der. Bir hedefi vardır.
B Kişisi: (Kötü adam) “Hayır o istediğini alamazsın” der. İyi adamın hedefine varmasını engeller. Bu kötü mutlak kötüdür ve amacı sadece iyi olanı engellemektir.
İkinci tür çatışma
A Kişisi: (Kahraman) “Ben bir şey istiyorum” der. Bir hedefi vardır.
B Kişisi: (Kötü adam) “Ben de aynısını istiyorum” der. Bu kötünün derdi aslında kötülük yapmak değildir; sadece iyi adamın istediği şeyin aynısını kendi için istiyordur.
Üçüncü tür çatışma
A Kişisi: (Kahraman) “Ben bir şey istiyorum” der. Bir hedefi vardır.
B Kişisi: (Kötü adam) “Ben başka bir şey istiyorum” der. Bu kötünün de iyiyi engellemesinin sebebi ona kötülük yapmak değil, söz konusu olan masum üçüncü taraf için kendi istediği hedefin gerçekleşmesini sağlamaktır. Bir bebeğin tedavisi için tartışan iki doktor, anneleri için en iyinin ne olduğunda anlaşamayan çocuklar, zaferi kazanmak için savaş taktiği konusunda anlaşamayan komutanlar, dünyayı kurtaramaya çalışan siyasi/teknik yahut askeri taraflar hep bu türden çatışmalardır işte.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı hata, kendini birinci türdeki çatışmanın mutlak kötüsü pozisyonunda tutması. Başka bir şey istemiyor ya da Erdoğan’ın istediği şeyi; örneğin iktidar olmayı kendi için istemiyor. Tek istediği kahramana zarar vermek, onun canını yakmak, ayağını tökezletmek, onu aksatıp, yavaşlatıp hedefine varmasını engellemek. Doğal olarak empati süreci kahramandan yana işliyor. Bir hayali yok, 2023’ü yok, 2071’i yok. Daha kötüsü kahramana saldıran ve kahramanın kesin düşmanlarından açık destek aldığı için desteklemeye de ihtiyacı yok. ABD, Merkel, FETÖ, PKK, Esed, Muhammed Dahlan, Kati Piri, Jeremy Corbyn vs. ne kadar azılı Erdoğan düşmanı varsa hepsiyle açıktan irtibat halinde ve açıktan destek görüyor. Bu sebeple de Erdoğan’a olan empatinin artmasına sebep oluyor.
Bence her seferinde hezimete uğradıkları bu hatalı hesabın ta en başında bir trajedi var. Kardeşleri Yusuf Aleyhisselâm′ı kuyuya attığında ondan nefret ettikleri için ya da ona düşman oldukları için kuyuya atmadı. Babaları Yakup Aleyhisselâm′ın sevgisine taliptiler ama şeytan onları, “Babanız sizi Yusuf var diye sevmiyor; Yusuf, babanızla sizin aranızda engel” diye kandırdı. O yüzden 10 kardeş, Yusuf Aleyhisselâm′ı kuyuya atıp gelip babalarına, “Kardeşimizi kurt yedi bu da onun kanlı gömleği” diye yalan söylemişlerdi. Kılıçdaroğlu zannediyor ki, arada Erdoğan olmasa onu seveceğiz. Gâvur başından beri bu hesabı yapıyor ve Kılıçdaroğlu’nu böyle kandırıyor. “Erdoğan bir gitse sıra sana gelecek, Erdoğan bir gitse arada engel kalmayacak ve millet seni sevecek” diyorlar. İyi de bu İnsanlık tarihi kadar eski bir trajedi ve yalan söyleyenler sonunda hep kaybediyor. Çünkü onlar kötüler. Bu kadar basit, kötüler. İyilerin hayalleri, ütopyaları, çılgın fikirleri, teşebbüs ettikleri için hataları, koşmaktan her yeri yara olmuş ayakları olur. Kötülerinse sadece alınacak intikamları ve kuyuya atılması gereken kardeşleri vardır. O yüzden kuyunun başında nöbet tutuyoruz. Acı tecrübelerle öğrendik ki, ne zaman kuyunun başından gittiysek Eşekçi Hasan’ın oğulları gelip Abdülaziz’in bileklerini kestiler, Menderes’leri astılar…