1967 yılından beri devlet tarafından terörist olarak tanımlanan “Hizb-ut Tahrir”i partisini duymuşsunuzdur. Evet, bir siyasi partidir ve resmi adı Hizb-ut Tahrir El-İslamî yani İslami Kurtuluş Partisi. Hizb-ut Tahrir 1953’te Filistinli âlim Takiyyuddin en-Nebhani tarafından Kudüs’te kurulmuş bir siyasi partidir. Benim dünyamda hiçbir yerleri olmadığı gibi muhabbetim bile yoktur. Hatta daha açık söylemek gerekirse, hiç sevemedim ben, bu Hizb-ut Tahrir tayfasını.
Partinin bütün politikası dünya Müslümanları’nı bir halife merkezinde birleştirmektir. Bitti, hepsi bu. “Halife, halife, halife” deyip dururlar. Kuruldukları günden beri hiçbir silahlı eylemleri olmamıştır; bırakın silahı çöp tenekesi devirmezler. Kitap, makale, dergi üzerinden tamamen ve sadece fikri zeminde faaliyet gösteririler. Hatta El Kaide tarafından arada sırada “Zayıf bunlar” diye suçlanırlar.
Geçenlerde Yargıtay 16. Ceza Dairesi tarafından cezaları onaylanan 58 Hizb-ut Tahrir üyesi, mahkum oldu. Bir bölümü, davaları 2006’daki kanun değişikliğinden önce başladığı için 3’er yıl, diğerleri ise 7,5’er yıl hapis cezası aldı.
Şiddet yok, taciz yok, tehlike yok, emsal yok, şüphe yok. Peki niye ceza aldılar bu adamlar? Çünkü Fetullahçı hakimler aynen şöyle taktir etmişler:
“Hizb-ut Tahrir’in, herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamış olduğu ve amacında şiddeti öngörmediği belirlenmiş ise de, amacı zaten kendi içerisinde şiddeti öngörmektedir. Rejimin demokratik yollarla halkın desteği ve sempatisini kazanarak yıkılması mümkün olmadığından mutlaka şiddete başvurması gereklidir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir bir terör örgütü olarak kabul edilmiştir.”
Fetullahçı Hakimlere göre, bu adamlar şiddet yanlısı değil ama ileride bir gün şiddet yanlısı olabilirlermiş. Elimde hiçbir delilim yok ama Allah kalbimi biliyor ki; şu gerekçeli kararı doğrudan Fetullah Gülen yazmış gibi geliyor bana. FETÖ’cü hakimler, savcılar, polisler içeride ama zulümleri niye hâlâ devam ediyor, anlamak mümkün değil.