Bir teklifim var, evet! Ama kime?

Elbette “beka” meselesine ideoloji ya da parti prizmasından bakanlara… İktidar, “Bir beka sorunumuz var ve İstanbul seçimlerini de siyasi istikrarsızlık aracı olarak kullanmak istiyorlar” diyor…

Muhalefet de, “Bu topraklarda hep bir beka sorunumuz var zaten. Fakat İstanbul seçiminin bununla ne ilgisi var” diyor…

Netice itibariyle her iki taraf da -bakış açısı farklılığı olsa da- bir “beka” sorunu olduğu noktasında hemfikirler…

O halde diyorum ki, bir anlığına iktidarın ne dediğini duymayın ve bakış açınızdan da AK Parti prizmasını kaldırın… Bakalım ne göreceksiniz?

“Beka meselesini İstanbul seçimleriyle ilişkilendiren iktidarı mı, yoksa Türkiye’nin istikrarını hedef alanları mı?” Sorularına nasıl cevaplar üreteceksiniz? İnanıyorum ki çok daha sıhhatli şeyler görecek ve çok daha sıhhatli cevaplar üretilecektir bu zeminden ilerleyince…

Ben böyle yaptığımda neler görüyorum mesela…

HDP’li bir vekilin İstanbul seçimlerden hemen sonra ve erken seçimle oluşacak yeni bir iktidarla kurduğu “çözüm süreci” hayalini…

Yine HDP eş başkanının, “İmralı yolu açılacak” düşünü…

PKK’lı yetkililerin ultra faşist bakış açılarıyla CHP adayı için açıkladığı desteği ve sonrasındaki beklentileriyle ilgili verdiği ayarını…

Devletin sırlarını ifşa eden ve bugün firari olan Batı kuklasının, 31 Mart sonrası tabloyla umutlanıp yaptığı, “Bekle bizi İstanbul” paylaşımını…

FETÖ’nün firari sözcülerinin paylaşımlarına yansıyan ve bu seçimi kendileri için “son umut” olarak gören yaklaşımlarını…

AB’den gelen tehditkâr açıklamaları…

ABD’nin, “Not ettik” şantajını…

Suriye’nin kuzeyinde ve şu anda kurulmak istenen sözde bir “Kürt devleti” için zayıflatılmış bir iktidar çabasını…

Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervini zayıf bir Türkiye gerçeği ile çalma girişimleri ve sahaya üşüşmüş “akbaba” sürüsünü…

Filistin ve İslâm coğrafyasındaki emellere giderken etkisi yok edilmiş bir Türkiye’nin anlamını…

Ve tabi bütün bunların son kertede hizmet edeceği “Büyük İsrail ve arz-ı mev’ûd” hülyasını…

Yolu İstanbul’dan açılmış bir iktidar yıpratmanın, istikrarsızlaştırmanın nerelere vardırılmak istendiğine şimdi buyurun ve kararı siz verin… Hiçbir detaya girmeden sadece başlıkları öne çıkardığınızda bile ne çetin, ne dalgalı bir denizde olduğumuz ortada değil mi? Bu kadar dalgalı bir denizden nasıl bir kaptanla ve nasıl bir gemiyle kurtulmayı hayal ediyorsunuz? 

Tabii muhalefetin ana tezi, yıkılacak bir iktidar sonrasında kendilerinin bu “güçlü” yapıyı oluşturacaklarıdır… Fakat gerçek şu: “Beş benzemez”in bunu nasıl başaracağı… TKP’den PKK’nın siyasi uzantısı HDP’ye kadar uzanan geniş yelpazeden nasıl bir uyum çıkacağı… İktidarı yıkma konusunda ortaya çıkan “sahte güç birliği”nin, iktidar paylaşımında nasıl ayakta kalacağı… İşte bu noktalar, önerdiğim zaviyeden bakınca son derece sisli ve görüş açısı kapalıdır…

O halde yine diyorum ki: Neden hâlihazırda var olan istikrarı bir “bilinmez”liğe gark edeyim? Düşmanların, “demokrasi sosu”na bulandırılmış sahte sloganlarına niçin kanayım? Tarih niye var, ibret neden önemli?

Bir milletin toplumsal meselelerinin tarihi, bir siyasi partinin ve günlük siyasi meselelerin tarihinden çok daha uzundur. Onlarla başlamadığı gibi onlarla da bitmez… Bugünkü meselelerin odağında olan en önemli hakikat Türkiye’dir. Zira Türkiye’nin en öneli sorunu da Türkiye olmaktır ve bu kritik coğrafya da köklü ve Müslüman bir ecdadın ahfadı olmaktır… Gerisi laf-ı güzaftır…

Şimdi aynı soruyu tekrar sorun: Türkiye’nin, İstanbul seçimlerine iliştirilmeye çalışılan bir beka sorunu var mı, yok mu?