En başından şunu ifade edeyim: 31 Mart seçimleri çok partili hayata geçtiğimiz günden bu yana “ifşa” olmuş en büyük “oy hırsızlığı” ile gündemimize düştü…

Çok büyük bir şaşkınlıkla olup biteni takip ederken, bir yandan da kimin lehine olursa olsun bir “adalet tecellisi” beklentisi var seçmende…

Ve hiç kuşku yok ki adalet de tecelli edecektir; bu ülkeyi “muz cumhuriyeti” sananlara çok net bir cevap olarak…

Kendisi için bu seçimleri “ölüm kalım meselesi” olarak gören terör örgütlerinin ve onların piyonlarının çok derin, sinsi ve planlı bir operasyonu ile karşı karşıyayız kuşkusuz… “Bu seçimler köprüden sonraki son çıkışımız olabilir” diyenlerin açık olduğu bir zeminde, bu hadisenin gerçekleşmesi çok manidardır…

İşin bir başka yönü de, “AK Parti’ye bir ders verelim” zihniyetindeki bakış açılarıdır. Fakat yaşanan süreç öyle zannediyorum ki, ders vermek isteyenlerin ders aldığı bir noktaya ulaştı…

Henüz tablo netleşmemişken, kendisini “başkan” ilan edenler ve onlara destek veren zihniyetler, bana göre en çok “ders vermek” isteyenlerin derin bir sarsılmayla uyanmasına vesile oldu… Umarım bu sarsılma geçici bir sarsılma olarak kalır ve adaletin tecellisiyle derin bir “oh” çekerler… Bu noktada sağ ve muhafazakâr olan seçmenin pişmanlığından bahsediyorum elbette…

“AK Parti sadece İstanbul’u değil İslâm’ı kaybetti” diyen ve bu ülkenin sırlarını deşifre ettiği için yargılanan ve yurtdışına kaçan birinin, salya akıtarak sevinişini vicdanında tolere edebilecek kadar yozlaşmadıklarına inanmak söylüyorum; söylemek istediklerimi…

Çünkü Türkiye’yi kuşatan ve onun doğrulmasına müsaade etmek istemeyen Batı, ellerini ovuşturmaya başlamışken, olan bitene kayıtsız kalmak hiçbir vicdan sahibi vatanseverin katlanabileceği bir duygusuzluk hali olamaz…

Bu seçimleri sadece “yerel” olarak değerlendirenler sanırım şunu çok net gördüler. Bu seçimler özellikle muhalefet cephesinde hiç olmadığı kadar ideolojik olmuştur… Daha sonuçlar kesinleşmeden muhalif ittifaka katalizör olan terör yapılarından, “Bakmayın siz dört buçuk yıl seçim yok laflarına, martın sonu bahar” tarzında çıkışlar gelmeye başladı bile… Peki, bekâ ile ilgili bir alaka var mıymış?

Fakat onların da şunu çok iyi bilmesi lazım: AK Parti bir önceki seçime göre oylarını yüzde iki artırmış ve hâlâ açık ara önde giden bir partidir. Her şeye rağmen kendi geleceğini asla ipotek altına vermeyecek olan bir seçmen tablosu hâkimdir bu ülkede…

İki yıl önce 15 Temmuz gibi bir ihanet yaşamış ve hainlere haddini bildirmiş bir millet, daha yaraları kabuk bağlamamış bu acıya rağmen düşmanlarını asla sevindirmeyecektir. Onuru ve dik duruşu ile dünyaya ders veren bu milleti olduğundan farklı görmeye çalışanlar, bunun çok farkında olmalıdırlar…

Erken sevinenlerin hevesini kursağında bırakmaya muktedir olan ve bunu da tarihinde müteaddit defalar ispatlayan bu milletin sinir uçlarını kimse kaşıyamaz…

Uzaktan ve Batı’nın kucağından bu ülkeye ve seçmene “ayar” vermeye çalışanlar, seçmenin ne söylemek istediğini de tam olarak anlayamamışlar kanaatindeyim…

Sokağı işaret edenlere de, bunun hevesiyle yanıp tutuşanlara da seçmenin cevabı çok net aslında… Cumhur İttifakı’nın oyları olduğu yerde dururken ve AK Parti de oylarını artırmışken hiç kimse bu gerçeği çarpıtamaz…

Millet FETÖ ve PKK’ya geçit yok demiştir… Hangi dilden tercüme ederseniz edin 31 Mart’ın anlamı budur ve çok açıktır… Evet, bir bahar da vardır sonrasında. Ama o bahar her yıl beklenen ve Rabbimizin ihsanı olan bahardır…

Uzaktan tuhaf sesler çıkaran Batı uşağı, sen de bu gerçeği kavrasan çok iyi olur…