-Cahid Öz: Mayıs 25, saadet partisiyle ilgili yazınızı kronik erbakan ve milli görüş düşmanlığınıza bağlıyorum. ne de olsa erbakan’ın siyaset günlerinde siz, partiyi, oy vermeyi şirk olarak değerlendiriyordunuz. ne olduysa hidayete (!) erdiniz, demokrasi dininin mücahidi kesildiniz.
*SEÇ: Siz partili hayatı reddetseydiniz itirazınızın mantıkî bir temeli olurdu.. Benim Millî Gazete’de ve o çizgide başka yayın organlarında yıllarca yazı yazmış birisi olarak Erbakan ve Milli Görüş düşmanlığım olmamıştır. Kendimi onlara yakın da hissetmişimdir, ama birileri gibi, birilerini kutsamamış ve yanlış gördüğüm hususları eleştirmişimdir. Eleştiriyi hemen düşmanlık olarak anlayanlar ise, ayrı bir konu..
Ayrıca, dediğiniz gibi benim şirk veya tekfir suçlamam da hiç olmamıştır. Demokrasi lehinde de bir şey söylememişimdir, onun için ’demokrasi mücahidliği’ yakıştırması bana yakışmaz. Ama, mevcud rejimin geçmişteki siyasi çalışmalarının içinde olduğunuz yazınızdan anlaşıldığına göre, o, dediğiniz ’mücahidlik’ için aynaya baksanız..
-Furkan:25 Mayıs, ben hâlâ da bu sisteme oy vermenin doğru olmadığına inananlardanım.
Salahaddin bey, dün söylediğinize bugün nasıl da karşı çıkabiliyorsunuz doğrusu anlamak zor.
Doğrusunu isterseniz sizin eski yazılarınıza göre değerlendirirsek Erdoğan ve partisinin islami hareketi yozlaştırma çabalarının laiklerin inançlı insanlara verdiği eziyetlerden daha tahrip edici olduğu sonucu çıkar ortaya. nasıl bu kadar keskin bir dönüş yapabiliyorsunuz anlamak gerçekten zor. benim tanıdığım kadarıyla dünyaya bağlı biri de değilsiniz, arpalıklardan da yararlanmadığınızdan eminim.
Demek ki herşey maddi bağımsızlık ve sade yaşantıyla bitmiyormuş, zihinsel bağımlılıklar daha tehlikeliymiş ve sizin zikzaklarınızı başka türlü tanımlayamıyorum.
*SEÇ: Yukardaki cevabı size de tekrarlıyorum.. Temel ilkelerden vazgeçmemek şartiyle ’müslümanların maslahatı’nın bulunduğuna inanılan konularda yeni tavırlar takınılması mı daha yerindedir; yoksa, ’Ben Nuh derim, Peygamber demem..’ şeklindeki inadçı mantık mı?
-ismail kılıç: 25 Mayıs, Sayın Furkan beye hatırlatmakta fayda var. Furkan dostumuz her nekadar Selahaddin beyin yazılarını ve seçimlerle ilgili daha önceki yazı ve görüşlerini bildiğini iddia ediyorsa da, Selahaddin beyin görüşleriyle çeliştiğine dair onu sorgulaması dikkate alındığında, aslında S.E.Çakırgil’i yüzeysel olarak anladığı görülmektedir. Çünkü Selahaddin ağabeyin hiç bir seçimde, laik düzenin şartlarında yapılan seçimleri adil görmediğini, ama müslümanların salahına göre kerhen de olsa rol oynanılması gerektiğini vurguladığını ve seçimle de bütün işin bittiği anlamına gelmeyeceğini defaetle söylediğini onu yakınen tanıyanlar bilir. Bundan dolayı Furkan kardeşime, sanırım Selahaddin abiye önyargıyla yazmış demek istiyorum. Çünkü, bu gibi benzeri durumları bir zamanlar İran İslam İnkılabı konusunda kararlı yazılarıyla destek veren, ama İran İnkılabının bugün geldiği noktada Selahaddin abinin haklı eleştirilerini hâlâ anlamak istemeyenlerin onu inkılab düşmanı gibi gösterdikleri görülmektedir. Halbuki, Selahaddin abinin derdi inkılabla değil, inkılabı, bugün mezhepçi bir çizgiye getiren, Esed gibi zalimlerin yanında yer almış bir aşamaya gelen sistemdeki ve şahıslaradır. Bunun için bu gibi eleştiriler onu malesef yüzeysel ve şaploncu yaklaşımlardandır
-Akın Morçol:25 Mayıs, Kamalak ve arkadaşları ile Ergenekoncu ETÖ ve Paralel FETÖ ortak operasyonuyla tarlası sürülen Destici liderliğindeki BBP tıpkı Ali’siz Alevilerin zalimine aşık olma sendromunu yaşıyor.. Merhum Erbakan hocanın ve merhum Muhsin başkanın mirasyedileri partilerini hem ergenekoncu/ulusalcı/kemalist perinçek, hem de paralel cia-maat Fetö’ye kuyrukçu yaptılar.. Merhum Muhsin başkanın bizzat kendi ağzıyla yaptığı bir itiraf vardı 12 Eylul darbesi öncesiyle ilgili.. ’Bizim tarlamızı da sürmüşler de haberimiz bile olmamış..’ Selahaddin abi, bu konudaki sizin analiziniz de bu yönde..
-hakkı beyaz: 25 Mayıs, Selahaddin ağabeyin seçim öncesinde kaleme aldığı bu yazıyı gençlerin anlaması biraz zor olsa da, en azından 80 öncesi ve sonrasında yaşananları analiz edenler çok daha rahat anlayacaklardır. Bir de kalıplaşmış düşüncelerden kurtulanlar.
Ama, bugün sözde milliyetçi ve İslamcılıktan dem vuranların çizdikleri tezat dolu siyasetlere bakıldığında AK Parti ve özellikle de T.Erdoğan’ın duruşunun çok daha sağlıklı olduğu görülmektedir. Saadet ve BBP’nin yeni genel başkanlarına, çok mu çok yazık oluyor. Çünkü ne Kamalak, ne de Destici, hareketin liderlerinden zerre kadar ders almamışlar hatta laikleri sevindirecek kadar edepten uzaklaşmışlar. Halbuki, onların bütün hedeflerinin nasıl olursa olsun meclise girmek ve milletvekili olabilmek olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Ben de diyorum ki, Kamalak ve Destici gibiler kıyamet günü de, bugün kendilerine destek veren laik, kemalist, ateist, faşist vs. onlarla haşrolsun. Ama, Erbakan ve Yazıcıoğlu ise hayır dualarıyla anılacaktır.
-Sağırsultan: Hakan Albayrak’ın ’Saadet Partili kardeşlerime..’ başlıklı ve sizin de tasvib ettiğinizi yazınızda belirttiğiniz uzuun yazısını okudum. Saadet Partisi’nin ve BBP’nin oyları bir partinin çekirdek tabanının olabileceği en azami oylardır. Ben bundan pek tabii bir şey görmüyorum.
Şu da bir gerçek ki; Saadet Partili olmayan AK Parti karşıtları az da olsa birtakım oyların Saadet Partisi’ne kanalize olması için SP’li kılığına giriyor, onların reklamını yapıyor.
Saadet Partililerin durumunu değerlendirmeden önce, referandum sürecinde ”yetmez ama evet” gibi hayırlı bir tavır almaları nedeniyle onlara hitap ederken kullanılacak üslup konusunda daha bir dikkatli olmak gerektiğini düşünüyorum.
AK Parti 2 seçimdir yaşanan olumsuzluklara rağmen, seçimi kazanmıştır.
AK Parti iktidarını istikbalde çok daha güçlü bir istikrar ile garantileyebilmek için toplumda, sağlanan birtakım imkan ve çıkarlara göre hareket etmeyen, sadakat duygusu çok yüksek, seçmen genelinde de oranı çok yüksek (en az yüzde 45) bir taban-kitle oluşturmak amacında.
Asıl konuşmamız gereken; AK parti içinde bile suyu çıkmış bir sadakat anlayışı (Örneğin, Y. Bulut, E. Sancak, Y. Akdoğan vs.) varken en asgari eleştiri kültürü bile yerleşmemiş iken, Saadetlü dostlara bunu çok görmek???
-Mustafa Doğan: 25 Mayıs, milliliği açıkça sorgulanabilir olan malum SP/BBP ittifakının liderlerinin ve müntesiplerinin sizi anlayabileceklerini zannetmiyorum.
Hattâ böyle bir yazı onları daha da saldırgan bir hale sokacaktır. Ki bu milli ittifakın liderlerinden biri zalim Suriye diktatörü Beşşer Esed’e (bence) destek ziyaretinde bulunmuştu.
Sadece R.T. Erdoğan’a olan anlaşılmaz kinlerinden dolayı durdukları yeri varın siz düşünün.
Oysa Rabbimiz bize zalime meyletmememizi yoksa ateşin bizlere de dokunacağını bildiriyor.
-bekir ziya: SP reklamlarındaki ’kendine gel!’ hatırlatması için zevksizlik kelimesi yerine ’zevzeklik’ deseydiniz daha güzel olurdu!
Ortadogudaki gelismeleri ve kimin ne yaptigini cok guzel bir sekilde ozetleyen bir yazı.. Asil soru, at izinin it izine karistigi bu ortamda biz muslumanlarin ne sekilde tavir almasi gerektigidir. Elimizden tek gelen sey, muslumanlarin dusmana karsi birlik olmasi icin dua etmek! O zaman da aklimiza su soru takiliyor: Kim dost, kim dusman; ve kim kimlere karsi birlik olacak!? Allah, ummete suur nasip etsin..
*
-Halil Ersin: Mayıs 19, (Tayyîb Erdoğan’ın ’alevilik Ali’yi sevmek ise, ben aleviyim..’ sözünün işlendiği yazyla ilgili olartak) Biz, alevi kardeşlerimize ancak dua ederiz: “Mukalleb-ul’qulûb “ olan Allah, alevi kardeşlerimize Rahman ve Rahim sıfatı ile baksın.
-Rıdvan Kaya:24 Mayıs, (‘Yeni Gelişmeler Ortadoğu’yu nereye sürükleyecek?.‘ başlıklı yazıyla ilgili olarak) Ramadi‘de ne olduğunu daha iyi anlayabilmek için Tikrit‘te neler yaşandığını iyi analiz etmek lazım. Selahaddin Abi‘nin bu hususa dikkat çekmesi yerinde olmuş. Halk savunma gücü adı verilen yağmacı ve katil sürüsünün yaptıkları Sünni halkın nasıl bir tehdit ile yüzyüze olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Bu arada sürekli Amerikan desteğiyle, bombardımanıyla mevzi kazandıkları halde, ABD sayesinde iktidar oldukları halde utanmaz bir şekilde „ABD‘yi Irak‘ta istemiyoruz, ihtiyacımız yok“ diye yalan söyleyenlerin, palavradan kahramanlık masalları üretenlerin Ramadi sonrasında eteklerinin nasıl da tutuştuğunu görmek de ayrı bir zevk oldu!
-hesen: 24 Mayıs, Allah mezhebi zaviyelerden bakma çıkmazına sokmasın..
-mehmed Akdoğan: 24 Mayıs, sizi okuyunca içımız açılıyor ufkumuz genişliyor.kısacası ıçıne duştuğumuz umudsuzluğu dağıtıyorsunuz çünkü yıllarca sevgisiyle buyuduğumuz bır ıdeaelımızle vicdanımız tersleşiyordu.
*
-Muzaffer: 23 Mayıs, (’Erdoğan’ın konuşmaları yeni bir yapılanmanın gereği ’ başlıklı yazıyla ilgili olarak..) Sayın abim,diğer yorumcular gibi düşünmediğim ve o arkadaşlar gibi size teşekkür eden yorumlar yazmadığım için umarım kızmazsınız?Malum içinde bulunduğumuz süreç önemli.Siz 34 yıl ayrı kaldığınız ülkenizi gezip insanlara bir şeyler verebilmek adına çırpınırken Sayın Cumhurbaşkanı da kifayetsiz gördüğü arkadaşlarından dolayı meydanlara inip mitingler yapıyor.Merak ettiğim bir konu var;Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta bu işin bir dava olduğunu ve davası gereği mücadele ettiğini bu günlere böyle geldiğini gelindiğini söylüyor anlayamadığım konu
1.Bu dava hangi davadır.Kastedilen İslam’mı? Eğer öyle ise bu güne kadar İslam la uzaktan yakından alakası olmamış yüzlerce M.vekili,Danışman,Baş Danışman,Bakan olan insanlar var?Yok bahse konu dava denilen şey sadece bir parti davası/çıkarı ise orada da yalnız bırakılan bir Cumhurbaşkanı var bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
AK Parti halen Tayyip Erdoğan’ın mirasını yemeye devam ediyor (üzerine bir katma değer getiremeyen haylaz,hayırsız evlat misali),ancak ne hikmetse bu iktidar kaymağını her dönem hep aynı tipler yemeye devam ediyor.Biz kaymak yiyelim diyenlerden değiliz amma yenilen herzelerin de farkında olan insanlarız en azından yok hükmünde sayılmayalım.Selam ile.
*SEÇ: ’Sizi öven yorumlara yer vermediğim için umarım bana kızmazsınız’ ifadeniz haksız olsa gerek.. Ben kendimin övülmesini değil, kendimden bahsedilmesini bile rahatsızlıkla karşılayan birisiyim ve yazılardan o gibi ifadeleri çıkarıyorum.
*
-Ercan Gül: May 20, Sizi Diriliş Postası gazetesi sayesinde tanıdım, yazılarını dikkatlice okuyorum yalnız beni rahatsız eden bir hususu belirtmeliyim. tasavvuf, Kuran‘ı Kerim ve Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem sünnetini Uygulamalı yaşatan ve şeriatın hükümlerinden zerre ayrılmayan bu güzel yola karşı haddini bilmez yazılar yazılar yazan herkesin yorumunu gazeteye taşımak zorunda mısınız? En azından sizden bir cevap bekledim ama o iğrenç sorular öylece kaldı orda sanki yazan Kişiyi onayladınız gibi geldi bana!!!
*SEÇ: ‘İslam birliğim ideali ve tasavvuf konulu bir konferans’la ilgili olarak yazdığım yazıya iki taraflı değerlendirme ve eleştiri yazıları geldi, bunların sadece bir tarafını alıp diğerlerine değinmemek haksızlık olmaz mıydı? Ayrıca, sizin tasavvufu savunurken, ‘Şeriatin hükümlerinden zerrece ayrılmayan bu güzel yol..’ nitelemesindeki genellemeniz de, o yoldaki bir çok yanlış örnekleri genelleyenip bütününe saldıranlarınki gibi problemli değil mi.. Fakir ise, bu konuya sadece, zâhiri görüntülerden ve yanlış uygulama örnekleriyle değil, hikmet, irfan ve marifet açısından da bakılması gerektiğini düşünüyor.
*