Son dönemlerde kullanılan en sık kavramlardan birisi şüphesiz ki; “kutuplaştık” söylemi.
Peki, gerçekten kutuplaştık mı?
Bu iddiayı çok kötü bir gelişme gibi takdim edenler açısından, öyle olabilir tabii.
Ne mi demek istiyorum?
Şunu: Türkiye’de 1950’den beri siyasal anlamda bir türlü iktidara gelememiş olsalar bile, başta sivil ve askeri bürokrasinin tahkim ettiği iktidar alanları olmak üzere, sosyal, kültürel, ekonomik, sanatsal alanlardaki hâkimiyetlerini sürdürenlerin, AK Parti’nin hükümet etme sürecinden bu yana, bahsi edilen bu alanlarda da yavaş yavaş iktidarı kaybetmeleri, bu söylemlerin yahut şikâyetlerin asıl nedeni…
Yani, siyasal anlamda iktidarı “ağzı çorba kokanlara” kaptıranlar, artık diğer alanlarda da hâkimiyetlerini yitirmeye başladılar ve bu onları, tabir caiz ise “azgınlaştırmaya” yetip de artıyor.
Zira seçkin oldukları vehmine kapılmış olmalarından ötürü, her şeyi çok iyi bildiklerini sanıyorlar…
Memleketin asıl sahibi oldukları yönündeki peşin kabulleri de, büyük bir pervasızlık eşliğinde kendileri dışındaki tüm toplumu yok sayma eğilimine itiyor kendilerini.
İşte yok saydıkları insanlar, etiyle kemiğiyle ortaya çıkıp ispat-ı vücut eyleyince de, zıvanadan çıkıyorlar ve “kutuplaşmak” gibi olumsuz bir kavramla faturayı karşı tarafa çıkarma uyanıklığına sarılıyorlar.
Çok uzun senelerden beri böyleler.
En dramatik yenilgileri aldıkları zamanlarda bile kuyruğu dik tutmaktan geri durmayarak, toplumu aşağılamayı tercih ettiler.
Bununla yetinmeyip zaman zaman, “yanlış tercihlerde” bulunduğunu düşündükleri bu toplumu, tehdit etmek cüreti de gösterdiler.
“Batarız”, “mahvoluruz” gibi korkutmaların yanında, “Türkiye kan gölüne döner” ifadesi, sözünü ettiğimiz tehdidin küçük bir numunesi sadece.
10 yıllardır toplumun kahir ekseriyeti karşısında hezimet yaşıyorlar.
Manevi anlamda bir idealleri olmadığı için de “yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferden” ziyade her yenilgiden sonra katmerleşen bir kin ve öfkeyle bileniyorlar.
İşte bu yüzdendir ki, sahip olamadıkları iktidar, sırf kendilerinden olmayanların uhdesinden bulunduğu için memleketin aleyhine dönmekten çekinmiyor, dünyanın her yerinde “ihanet” olarak nitelendirilebilecek davranışlarda bulunmaktan ve bu bağlamda ürkütücü sözler sarf etmekten imtina etmiyorlar.
Mütemadiyen yenildikleri halde 7 Haziran’da görece bir gelişme kaydedince, kin ve nefret söylemini en uç noktalara taşıyabildiklerine, ülke insanını “iç savaşla” tehdit edebildiklerine tanıklık ettik hep birlikte.
Aldıkları son yenilgi (1 Kasım), kibirlerine büyük bir darbe vurmuş olsa gerek ki, “kutuplaşmayalım” noktasına doğru geldiler.
Dikkat edin, burada bile burunlarından kıl aldırmayan bir tarz söz konusu.
Yenildikleri halka; “Tamam, siyasal iktidar sizin olsun ama bizim alanımıza da girmeyin” demenin Türkçe tercümesidir “kutuplaşmayalım” yaklaşımı.
Geçmiş olsun beyler!
Sayenizde kutuplaştık ve açık söylemek gerekirse hiç de fena olmadı hani…