Churchill, “Bugüne kadar denenen diğer bütün yönetim şekillerini hariç tutarsak demokrasi en kötü yönetim biçimidir.” der.

Bu iddiayı esasen, “kötünün iyisi” diye özetlemek mümkün.

Yanlış anlaşılmasın, konumuz ‘demokrasi’ değil; yani demokrasi üzerine uzun uzadıya bir değerlendirme yapacak değiliz.

Maksadımız, demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarından birisi olan “siyasi parti” kurumunu kullanarak teröre ve tedhişe kapı aralayan DEM Parti’nin ve bu parti vesilesiyle ‘seçilmişlerin’ (?) iddia ve söylemlerinin aksine kuşandıkları tutarsız ve çelişik tarzlarını teşrih masasına yatırmaktır.    

*

Sözü hiç dolandırmadan doğrudan ‘kayyım’ meselesine geleceğim.

Önce Esenyurt Belediye Başkanı’nın, sonrasında ise Mardin, Batman ve Halfeti belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılıp yerlerine kayyım atandığı herkesin malumu…

Bu görevden almalar üzerine başlatılan tartışmalarda ‘hak ve özgürlükler’ argümanı kullanılarak anılan belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılmaları ‘şiddetle’ eleştiriliyor ve hatta başta CHP olmak üzere birtakım parti ve odaklar protesto mahiyetinde eylemler tertip ediyorlar.

*

Peki, gerçekten bu böyle mi?

Yani hükûmet, bu seçilmiş (?) belediye başkanlarını görevden uzaklaştırarak demokrasinin köküne kibrit suyu mu döküyor?

Hükûmet karşıtları ve iflah olmaz muhalifler açısından kuşkusuz bu böyle…

İddialarının ucunun nereye dayanacağını hesap etmeyen yahut nereye dayanacağını önemsemeden “iktidara vuralım da ne olursa olsun” zihniyeti, esasen nasıl bir probleme omuz verdiklerinin farkında değiller galiba…

*

Soru şudur!

“Peki, ne yapacaktı yahut ne yapmalıydı?”

Yani hükûmet, devlete alenen kafa tutan, adı sanı belli terör örgütüne apaçık bir biçimde destek veren, mezkûr örgütün işlediği suçlara ve yaptığı katliamlara övgüler dizen, bunun ötesinde ‘seçilmiş’ olmanın sağladığı avantajın arkasına sığınarak örgüte lojistik destek sağlayan bu partinin, “Ne hâli varsa görsün” diyerek toplumu ifsat etmesine göz mü yummalıydı?

*

Başka bir soru…

Demokrasi, ‘hak ve özgürlükler’ kandırmacasıyla terör örgütlerinin tetikçilerine ve savunucularına ‘istediğinizi yapabilirsiniz’ icazetini veren bir sistem midir?

Eğer böyle ise her vesile ile gözümüze sokulan Amerika ve Avrupa demokrasisi böyle mi işlemektedir?

*

Bu soruların cevabı hiç tereddütsüz “hayır!”dır.

Ne Amerika ne de Avrupa ülkeleri, ‘terör örgütü’ diye tavsif ettikleri hiçbir yapılanmaya bir dakikalığına bile olsun müsamaha göstermemekte ve bunların legal-illegal hiçbir faaliyetine asla ve kata müsaade etmemektedirler.

Bunun aksini iddia edenlere, özellikle de 2001 tarihindeki ikiz kulelerin ‘uçaklanması’ hadisesinden sonra yaşananları örnek gösterebiliriz.

*

Evet, anılan tarihten bu yana özellikle de Amerika’da, apaçık düşman kabul edilen DEAŞ (yahut DAİŞ veya IŞİD) gerekçesiyle hak ve özgürlüklerin rafa kaldırıldığı herkesin bildiği bir gerçektir.

Bugün bahsini ettiğimiz ülkelerde, bırakınız adlı adınca bu örgütün propagandasını yapmak, ima yoluyla da olsa sempati gösteren kişilerin yaşama şansı kalmaz!

Bu baskı ve sindirme çabaları o kadar uç bir noktadadır ki DEAŞ’a çok net bir biçimde karşı olduklarını beyan eden Müslümanlara bile hayat zindan edilmektedir.

*

Mahut ülkeler, Türkiye’deki bölücü ve ayrılıkçı grupları, hadi apaçık ismini de vererek belirtelim; PKK’yı ve ona bağlı oluşumları ‘hak ve özgürlükler’ bağlamında savunurlarken neden kendi memleketlerinde hak ve özgürlüklere kısıtlama getirdiklerine değinmezler?

Neden, bu ülke demokrasilerini referans gösteren Türkiye dâhilindeki sözde STK’lar inat ve ısrarla terör örgütünü arkalarlar?

*

Gerçek şudur; bu soruların muhataplarından asla ikna edici ve sadra şifa cevaplar gelmez ve hiçbir zaman da gelmeyecek!

O hâlde herkesin şu hakikati bilmesi lazım.

Terör örgütüne yaslanan sözde siyasi parti ve o partiden seçilmiş olanlar, Amerika ve Avrupa’dakine benzer bir muameleye muhatap kalmadıkları için yatıp kalkıp şükretmelidirler.

*

Bölgede doğup büyümüş bir kalem erbabı olarak, terör örgütü destekçisi olarak yargılanan şahısları aday göstererek devlete ve millete âdeta kafa tutan bu sözde partinin derhâl kapatılması gerektiğini düşünüyorum.

Kayyım uygulaması bana göre palyatif bir tedbirdir ve mezkûr yapı bu kadar müsamahayı asla hak etmemektedir!