Arap Baharı ile başlayan siyasal-sosyal devrimleri başlarda “İslami Uyanış” olarak niteleyen İran, işin domino etkisi ile kendisine doğru gelmekte olduğunu hissine kapılınca tehdidi Şam’da durdurma kararı alarak, “Şii jeopolitiği” olarak nitelenen coğrafyadaki varlığını daha da somutlaştırdı. İran, tüm gücüyle Suriye’de bir savunma hattı kurdu. Proxy (vekil örgütler) güçleriyle sonuca ulaşamayınca Rusya ile beraber bizzat alana inerek iç savaşta seyri değiştirdi.

Türkiye de bölgedeki oyunun farklı işlediğini görünce politika değişikliğine gitti. Suriye’de İran ve Rusya ile daha dikkatli bir politika çerçevesinde önce DEAŞ üzerine yürüdü, arındırılmış bir alan oluşturdu. Fırat’ın doğusunu vuracağını ilan edince ABD’nin geri çekilme söylemi ile karşı karşıya kaldı. Sınıra ve Suriye içine yüklü miktarda silah ve mühimmat yığarak sonucu beklemeye başladı. ABD’nin fiilen çekildiğine dair hiçbir emare yok. Hatta süreç içine sözde DEAŞ tarafından ABD askerilerine iki saldırı düzenlendi.

ABD’nin çekilmesi durumunda gideceği yer Irak’ın kuzeyi olacağı birçok yazar tarafından ifade edilirken, bu bölgedeki üslerde ciddi hazırlıklar yapıldığı yazıldı. Fırat’ın doğusuna 7 ülke tarafından yığınak yapılırken ABD’nin “çekiliyorum” demesi pek samimi gelmediği gibi ne Türkiye ne İran ne de Rusya bu söyleme pek inanmış görünmüyor. ABD bölgede sadece zaman kazanmaya çalışan bir güç olarak durmaya çabalıyor.

İran’a karşı ambargo uygulayıp, bir şekilde Suudi Arabistan ile İran arasında savaş çıkartamayan ABD, farklı güçlerle yeni söylemler ortaya atmaya başladı. Bir anda eski Mısır Dışişleri Bakanı ve Arap Birliği eski Genel Sekreteri Amr Musa; “Türkiye Araplar için İran’dan daha büyük bir tehdit, Türkiye, çalışılmış bir programla ilerliyor. Attığı adımlar, Araplar için oldukça tehlikeli. Özellikle Kızıldeniz havzasındaki Türk varlığı, direkt tehdit” değerlendirmesinde bulunarak, Arapları ABD adına yönlendirme harekâtına girişti. Net olarak hedefin İran yerine Türkiye olması gerektiğini ve Araplara bunu bu şekilde okumasını tavsiye etmiş oldu.

ABD’nin bölgede kendi başına bir İran saldırısı yapmasının imkânsız olduğunu görmek gerekiyor. Arapların bölgede İran’dan hoşnut olmadığı halde bu tür bir savaşa yanaşacaklarına da ihtimal vermiyorum. Suriye’de, Suudi Arabistan’da, Bahreyn’de, Yemen’de ve sair diğer Arap ülkelerinde ciddi bir Şii jeopolitiği varken ve Irak’ta konuşlanmış ABD askerilerini arkadan vuracak bir güce sahip Irak’lı yerli güçler varken, Arapların bu tür operasyonlara yanaşması imkân dâhili değildir.

İran direkt bir operasyon alanı değilse sıradaki hedef Türkiye’dir. 15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi ve sonrasındaki ABD’nin tavrı ve Arap ülkelerinin Türkiye’ye yönelik politikalarındaki değişim okunduğu zaman direkt karşılaşılan operasyon budur. Başkan Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin ısrarla üzerinde durdukları “Beka Mücadelesi” de tam olarak budur.

Bu zorluk ortamında tüm Türkiye’nin hedefin Türkiye olduğunu anlaması ve bunun için tedbiri elden bırakmaması gerekiyor. Boş bırakılan alanda olası bir alan boşluğu telafisi zor sonuçlar doğuracaktır. Tüm dünyanın gözleri üzerimizdeyken, mazlum ve masum insanların duası ile hareket ederken bu insanların umutlarını yıkmak ve onları yarı yolda bırakmak bizlere yakışmaz herhalde…