Baba: İsrail, Gazze’ye saldırmaya hazırlanıyormuş yine.

Oğul: Baba, harçlık versene.

Kız: Babacım, hani geçen gün sana bahsettiğim şey var ya? İnternetten baktım (online alışveriş kastediliyor) son 3 tane kalmış…

Baba: Ramazan başladığından bu yana dikkat ediyorum, insanlar dükkânlarının köşesine, sokak kapılarının girişine sokak hayvanları için su koymayı ihmal eder oldular.

Oğul: Bu kadar yetmez. Ankara’dan arkadaşım gelecek. Onunla ilgilenmem lazım. Seferi… Oruç tutmuyor… Anlarsın ya…

Kız: Yok yok en iyisi ben onu almayım. Yeni bir fotoğraf makinesi alacaktın sen.

Baba: DAİŞ belâsı durmak bilmiyor. Şu mübârek günde olacak iş mi? Kobani’ye intihar saldırısı yaptı. Kim bilir kaç masum insanın canına kıydı yine.

Oğul: Baba, benim siyah t-shirtle, siyah pantolonu yıkasan sabaha kurur mu? (Saat 01:30 suları.)

Kız: Babacım, telefonunu alabilir miyim? Arkadaşlarla periskop yapacağız da.

Baba: PYD etnik temizlik yapıyormuş. Yâ hû, bu Salih Müslim de gâvurun teki. Ne zalim. Kendi kardeşini Müslüman diye sürgün etti. Karındaşına merhameti olmayanın kime merhameti olur ki? Gâvur bu gâvur.

Oğul: Nemli de olsa olur. Sıcak zaten, üzerimde çabucak kurur. Hem serinlik de yapar.

Kız: Babacım, sence bu yazı nasıl değerlendireyim? Piyano kursuna mı yazılsam?

Baba: Bugün şu Suriyeli yetimlerin annesi aramış Canan ablanızı. Kesinlikle kampa gitmek istemiyormuş. Ne yapacak bu kadın iki yetimle şu koca İstanbul’da?

Oğul: Baba vazgeçtim. Sen en iyisi gri olan pantolonumu yıka yeter. Onunla daha rahat ediyorum. Üzerine de senin beyaz gömleği giyerim olur biter.

Kız: Babacım, sen fotoğraf makinesi alacaktın ya hani? Onu alma, ben Nikon’la yaparım çekimlerimi (video günlük tutuyor.) Bir klavye al yeter (org’u kastediyor.)

Baba: Yâ hû, bu kadın o iki küçük çocukla ne yapar. Barınması var, yemesi var, giymesi var, çocukların eğitimi var. Niçin çıkıp geldi ki Kilis’teki kamptan? Hay Allah! Başka bir kamp mı ayarlasak? Ben Murad’ı arayım en iyisi başka bir kamp ayarlasın (Murat Kavakdan, İHH gönüllüsü.)

Oğul: Baba ben karar verdim. Liseyi açıktan okuyacağım (Çocuk haklı. 18 yaşında lise eğitimi mi olur?)

Kız: Yok, vallahi ben klavyeyle idare ederim. Masrafa gerek yok. Tamam senin aldığın bilgisayar klavyesi profesyonel ama onun tuş sayısı az ya, işte o yüzden.

Baba: PYD sadece Türkmenleri değil, Müslüman Kürtleri de sürgün etmiş. “Gidin dönmeyin bir daha bu topraklara” demiş. Mültecilerin ifadesi bu. Salih Müslim yalanlıyor. Geberse inanmam ben bu gâvur kalpli herife. Yüzüne bak anla. Bana güvenme güvenme diye çığlık atıyor meymenetsiz.

Oğul: Hem devam, devamsızlık diye bir sorun da kalmaz, hem de sen yorulmazsın (Her sabah kahvaltı hazırlama, okul için sandviç yapma ve okuluna hayırlarla uğurlamadan önce ayakkabısının tozunu alma v.s. kastediyor.)

Kız: Baba, sence Mursi’yi idam edebilirler mi?

Baba: Göze alamazlar kızım. Yine de belli olmaz bu firavunların ne yapacağı.

Oğul: Baba biliyor musun? Ankara’dan gelirken bir klasik yaşadım. Koltukta yanımda oturan hemşerimiz çıktı.

Kız: Baba yarın işin yoksa paten parkuruna (Zeytinburnu, Çırpıcı Çayırı’ndaki parkın içindeki parkur) götürebilir misin?

Baba: Bakarız… Bir de, internetten alınmaz öyle şeyler. Canan ablanla birlikte görerek alın tamam mı? Hadi sahurumuzu yapalım.

Oğul: Tamam.

Kız: Tamam.