YÜZ yıl oldu ey izzetimin altın kemeri!

Yüz yıl oldu ayrılığın ıstırabıyla kavrulalı…

Sen ki aklın bahçesi, sulhun aktığı havuzsun…

Sen ki mıknatısısın bilgi parçacıklarının…

Sen ki salahı oldun beşeriyetin daima…

Sen ki özgürlüğüsün hayâllerin…

Kudüs… Başkentler başkenti, Sonsuz Kudret Sahibi’nin ilân ettiği…

Yittiğinde taş olup sineye oturan, gem olup düğümlenen, “Gitme!” deyip “Kendi kendini nasıl uzakta bırakarak yaşayacağını sanıyorsun?” diye ardımdan seslenen Kudüs…

***

Katar merkezinde koparılan Körfez krizini bugün Kudüs üzerinden yeniden hatırlamalı ve yorumlamalıyız.

İlke ve erdemi uhdesinde meczetmiş büyük hükümdar ve bilge kumandan Selahaddin-i Eyyubî şöyle demişti: “Dostlarıyla uğraşanlar, düşmanlarıyla savaşamazlar!”

ABD’yi, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak kabul eden ilk devlet olarak ilân eden Başkan Trump’ın Suudi Arabistan’da gerçekleştirdiği görüşmeler ve yine buradan direkt şekilde İsrail’in başkenti Tel Aviv’e uçuşu, söz konusu Körfez krizi patlak vermeden hemen önce cereyan etmişti.

Hatta bu ziyaret kapsamında verilen bir fotoğraf oldukça gündem oluşturmuştu.

“Uzun bacaklının” açtığı tezgâhtaki çığırtkanın ne zaman bağırmaya başlayacağı merak ediliyordu ki kavga koptu.

Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’ın başını çektiği ittifak, Katar’a önce kısmî, sonra bütüncül bir ambargo projesine girişti.

Peki, Katar’a reva görülen bu tavrın sebebi neydi?

Birçok sebebin sıralandığı maddelerden ilki, bugün doğrudan Filistin’i ilgilendiriyordu.

Katar, Hamas’ı terör örgütü olarak tanımayacağı hususunda direnme kararı alarak, “dostlarına” “düşmanlarının” istediklerini yapmamalarını tavsiye etmişti.

Söz konusu krizde Katar’ın bu duruşuna arka çıkan ilk ülke idi Türkiye!

ABD-İsrail konsorsiyumunca hazırlanan pakette, Filistin’de yeni bir yönetim ve bölgeye yeni bir idare şekli getirmek de vardı.

Bunu, “Filistin” başlıklı dâvâya asla inancı olmayan, satılmış ve meşruiyetini karanlık odaklarda arayan birkaç isim üzerinden yapmayı plânlıyorlardı.

Körfez krizinin patlak vermesinin ardından birkaç ay içinde gündem soğutuldu.

Katar’a uygulanan abluka üzerine oynayan ABD, plânın yeni aşamasına geçerek, Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını bildirdi.

Büyük Komutan’ın beyan ettiği söz maalesef gerçekleşirken, diğer taraf kendi köşesine çekilip izlemeye koyuldu.

Dostlar bu kavgayı hep ettiler, sürekli kavga hâlinde kaldılar.

Kudüs’ün elden yitişinin yüzüncü yıl dönümünde, öncelikle Arap kamuoyunu şuur ve inkılap noktasında diriltecek, ülkemiz ve tüm İslâm âlemini ölü toprağından arındıracak uluslararası faaliyet, belgesel, dizi, film ve basılı yayınlara nasıl bir yer açtık?

Hazreti Dâvud’u, Hazreti Ömer’i, Selahaddin-i Eyyubî’yi ve Kudüs’ü kurtarmak adına Malazgirt’te Bizans’a boyun büktüren Selçuklu’yu anlamak adına ne yaptık?

O Büyük Komutan ki, 88 yılı dert ve ıstırap süreci olarak yorumlamış, bu derdin sahibi olmakla fethin nasipdârı olmuştu…

Osmanlı’nın bu şehirde oluşturduğu nizam çerçevesinde düşünüp de, bugün Körfez krizi üzerinden okunamayan, yapay paratonerlerle ilgisi kotarılan İslâm âleminin yumurta kapıya dayanınca hatırladığı Filistin dâvâsını, ilk kıblegâh Kudüs’ü görememek, aklın ve sulhün galip olduğu düzeni yakalayamamak, bizim için bir fecaattir.

***

Kudüs, Müslümanın mîsakında yer tutan, arzın arşa seslendiği, arşın arza imza attığı mühürdür.

Mîsak-ı Millî’sini hatırlayan ümmet için, Kudüs kırmızı çizgidir!

***

Seni duyuyorum Kudüs!

Sen bensin, ben senim!

***

@mkulunk: “Kudüs, tüm Müslümanların gözbebeğidir. #KudüsKırmızıÇizgimizdir.”