Bütün dünyanın ittifakla “asrın felaketi” diye tanımladığı bir deprem…

Söz konusu olan, İngiltere büyüklüğünde bir coğrafya ve yaklaşık 15 milyon insan…

Bir İngiliz bilim adamı olan Sismolog Stephen Hicks aynen şöyle diyor yaşadığımız felaketi izaha çalışırken:

“Bu deprem İngiltere’de yaşansaydı, Birmingham, Manchester, Sheffield ve Bristol gibi şehirler harap olacak ve neredeyse haritadan silinecekti. Binalarımız bu kadar şiddetli sarsıntılara dayanamaz. İngiltere, fermuarın açılmasıyla esasen ikiye bölünmüş olacaktı.”

 *

Böyle bir afet…

Dağı çatlatan (evet, abartı değil resmen dağ çatladı), demiryolu raylarını ‘S’ şekline dönüştüren, arazileri ikiye yarıp derin çukurlar oluşturan ve nihayet binlerce binayı yerle bir eden bir afet…

 *

Buna rağmen ilk şok atlatıldıktan sonra derhal deprem bölgesine koşan bir Türkiye gördük…

Birbirine komşu bu 10 şehre, yardımı ve müdahaleyi engelleyen coğrafi ve tabii şartlara rağmen koştu insanlar.

Başta AFAD ve Kızılay olmak üzere tüm devlet birimleri vaziyet almışken, iftiharla söylemeliyim ki, binbir bühtanla haklarında tezvirat yapılan İslâmî cemaatlere ait onlarca dernek ve vakıf çok kısa süre içerisinde sahadaydı.

Hepsinin ismini yazmaya kalkarsam yazıya yer kalmayacak, o nedenle yine başta İHH olmak üzere 100 civarındaki gönüllü kuruluşun bu hayırhah teşebbüste en önde olduklarını belirtmekle yetinelim. Allah hepsinden razı olsun. 

 *

Herkes karınca kadarınca, kelimenin tam manasıyla elini taşın altına koyarken, kötülüğü iş bellemiş olanlar da boş durmuyorlardı.

Memleketin kaymağını yiyen seküler kesimin cafcaflı isimlerine sahip sözde kuruluşları ortalarda görünmezlerken sözcüleri, televizyon kanallarında ve sosyal medyada yalan ve iftiralar eşliğinde resmen irin kusuyorlardı.

Yaptıkları şey, sadece milyonlarca insanın acısı üzerinde tepinmek değil, kurtarma ve iyileştirme çabalarına da sekte vurmaktı.

 *

Afeti ranta dönüştürebilmek için kötülüğün her türünü sahneye koymaktan imtina etmiyorlardı doğrusu.

Bunların siyasi temsilcisi konumundaki Kılıçdaroğlu’nun şu sözünü not edelim de anlayın somut olan deprem felaketinin yanında nasıl soyut bir felaketle karşı karşıya olduğumuzu…   

“Yaşananlara siyaset üstü bakmayı, iktidarla hizalanmayı reddediyorum.”

Bunun Türkçe meali şu:

“Biz bir ve beraber değiliz. Yaşanan felaketi oya tahvil etmek için her türlü tezviratı yapacağım. İnsanların mağduriyetinin zerre kadar önemi yoktur. Böylesine kritik bir hadiseyi istismar etmeyeceğim de ne yapacağım…”

Emin olun verdiğim bu meal bile çok nahif kalıyor, bu insaftan zerre kadar nasip almamış insan makulesinin söylediklerinin ve yaptıklarının yanında…

 *

Baştaki böyle yapınca taraftarları boş durur mu?

Durmadılar elbet.

Kimi asılsız haber yayıp kurtarma çalışmalarını akamete uğratmaya çalıştı, kimi Türkiye’ye ve İslâm’a olan düşmanlığını bir kez daha tüm nefretiyle seslendirme yoluna başvurdu.

 *

İnsaniyetten mahrum bu anlayışın asıl maksadının ne olduğunu elbette biliyoruz.

Felaketin tüm ülkeyi altüst eden etkisi giderildiğinde ve yeri geldiğinde hepsini tek tek faş etmekten geri durmayacağız şüphesiz.

Başlangıç olarak da bu anlayıştaki herkesin bir anlamda sözcüsü gibi konuşan Türkiye ve İslâm düşmanı Ahmet Şık’ın şu sözünü notlarımız arasına alıyoruz.

“Böyle bir devletin düşmanı olmak haktır ve meşrudur.”

 *

Evet, kahir ekseriyeti aynen böyle düşünmektedir ve ne yazık ki bunları, “kötülüğün vücut bulmuş hâli” olarak nitelemekten başka bir şey gelmiyor elimizden.