Son dönemde siyonist işgalcilerin Gazze’ye başlattığı saldırıları ve giriştiği soykırımı konuşuyoruz. 

Elimizden gelenin ne olduğuyla ilgili tartışmalar yaşıyoruz. Siyonistin nasıl alaşağı edilebileceğiyle ilgili kafa patlatıyoruz ya da önümüzdeki dönemde ne gibi gelişmeler yaşanabileceğiyle alakalı beyin fırtınası gerçekleştiriyoruz. 

Günümüz gelişmeleri ve gelecekle ilgili bir iki kelam etme isteği hasıl olunca bu haftaki yazımıza da “Bismillah” diyelim.

ABRAŞ, KEL VE KÖR!..

Eğri ile doğruyu, iyi ile kötüyü ve güzel ile çirkini ayırt etmemiz için Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflere müracaat etmemiz gerekir. O müracaat kaynaklarımızdan biri olan ve Buhari ile Müslim’de geçen bir Hadis-i Şerif’i, Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) haber veriyor.

Şöyle ki:

Rasulullah’tan (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) işittim şöyle buyuruyordu:

“İsrailoğullarında abraş (alaca hastalığı), kel ve kör olmak üzere üç kişi vardı. Allah-u Teâlâ bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi. Melek, abraşa geldi ve:

“Sana en sevimli şey nedir?” dedi.

Abraş:

“Güzel bir renk ve güzel bir ten... Kuşkusuz ki insanlar beni çirkin görüyor ve benden iğreniyorlar.” dedi.

Bunun üzerine melek, abraşın vücudunu sıvazladı. Ondan bu çirkinlik gitti de ona güzel bir renk ve güzel bir ten verildi.

Melek, abraşa:

“Hangi mal sana daha sevimlidir?” dedi.

Abraşlıktan kurtulan kişi de:

“Deve…” dedi ve kendisine doğurmaya yakın, on aylık gebe bir deve verdi. 

Bunun üzerine melek, ona:

“Allah sana bu devede bereket versin…” dedi.

Buna müteakiben melek, kele geldi:

“Sana en sevimli şey nedir?” dedi.

Kel:

“Güzel bir saç ve insanların benden iğrendiği şu hâlin gitmesidir…” dedi.

Melek, onun başını sıvazladı da ondan kellik gitti ve ona güzel bir saç verildi. 

Melek, ona:

“Hangi mal sana daha sevimlidir?” dedi.

Kellikten kurtulan kişi de:

“Sığır…” dedi ve ona hamile bir sığır verdi.

Melek, ona:

“Allah sana bu sığırda bereket versin.” dedi.

Buna müteakiben melek, köre geldi:

“Sana en sevimli şey nedir?” dedi.

Kör de:

“Allah-u Teâlâ bana gözümü geri versin de onunla insanları göreyim” dedi. Melek, onu da sıvazladı ve Allah-u Teâlâ ona gözünü geri verdi.

Melek, ona:

“Hangi mal sana daha sevimlidir?” dedi.

O da:

“Koyundur…” dedi ve ona da kuzulu bir koyun verdi.

Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin devesi ve sığırı yavruladı. Koyun sahibinin de koyunu kuzuladı. Bu suretle deve isteyen kişinin, bir vadi dolusu devesi oldu. Sığır isteyen kişinin de bir vadi dolusu sığırı oldu. Koyun isteyen körün de bir vadi dolusu koyunu oldu.

Sonra melek, eski sureti ve kılığında abraşa geldi ve ona:

“Ben fakir bir adamım! Yolculuğumda bütün çarelerim kesildi. Artık bugün benim için muradıma erişebilmem; evvela Allah’ın yardımıyla sonra senin yardımınladır. Şimdi ben, sana güzel bir renk, güzel bir ten ve mal veren Allah için senden bir deve istiyorum! Bu seferimde onunla muradıma erişebileyim!” dedi.

Bu istek üzerine eski abraş:

“İyi ama hak sahipleri çoktur.” dedi. (Yani piyasada fakir çoktur, her dilenciye bir deve vermek olmaz!)

Bunun üzerine melek, ona:

“Ben seni tanır gibiyim. Sen, insanların iğrendiği abraş kimse değil misin? Hani sen fakirdin de bu malı sana Allah verdi.” dedi.

Eski abraş, meleğe:

“Allah’a yemin olsun ki ben bu mala, atadan ataya geçerek varis oldum…” dedi.

Melek de ona:

“Eğer yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi.

Sonra melek, eski sureti ve kılığında kele geldi ve abraşa dediği gibi ona da söyledi. Kel de abraşın reddettiği gibi reddetti.

Melek de ona:

“Eğer yalancı isen Allah seni eski hâline çevirsin!” dedi.

Sonra melek, eski suretinde köre geldi ve:

“Ben fakir bir adamım! Yolculuğumda bütün çarelerim kesildi. Artık bugün benim için muradıma erişebilmem; evvela Allah’ın yardımıyla, sonra senin yardımınladır. Şimdi ben, sana gözlerini geri veren Allah için, senden bir koyun istiyorum! Bu seferimde onunla muradıma erişebileyim!” dedi.

Bu istek üzerine eski kör:

“Allah’a yemin olsun ki ben kör idim. Allah bana gözümü geri verdi. Fakir idim ve Allah’a yemin olsun ki; Allah beni zengin yaptı. Şimdi dilediğin kadar al! Allah’a yemin ederim ki bugün Allah için aldığın bir şeyde sana zorluk çıkartmam” dedi.

Bunun üzerine melek:

“Malını muhafaza et! Allah sizleri imtihan etti. Allah’a yemin olsun ki, Allah senden razı oldu! İki arkadaşın da (abraş ve kel) gazaba uğradılar…” dedi. (Buhari 7/3274, Müslim 2964/10)

YAHUDİ VE AMERİKA İLE AVRUPA KAYIP! ÂLEM-İ İSLAM İSE GÖZÜNÜ AÇTI!..

İstiare ve teşbih sanatını kullanarak şöyle bir benzetme yapabiliriz: Abraş, Yahudi’nin; kel, Amerika ile Avrupa’nın; kör ise âlem-i İslam’ın şahs-ı manevisidir.  

Evet, Yahudi; akıttığı kanla elini, yüzünü ve hatta bütün bedenini kirletti. İkiyüzlü Amerika ile Avrupa ise yaptığı zulümle; sözüm ona ‘takke düştü kel göründü’… Kör âlem-i İslam ise bunların mahiyetini anlayarak uyanmaya başladı. Kur’an-ı Kerim’in Tekvir Suresi’ndeki ilk beş ayetinde buyrulanlarla durumu yorumlayacak olursak;

Evet Yahudi’nin yalancı güneşi katlanıp dürülecek!

Amerika’nın parlayan yıldızı kararıp dökülecek!

Kendini dağ gibi yenilmez sanan Avrupa, pek yakında çökecek!

Âlem-i İslamiyet ve insaniyeti ifsat etmek için bir şehvet aleti olarak köle gibi kullandıkları kadın taifesi; İslamiyet güneşi ile eski değer ve hürriyetlerine kavuşacak!

Yahu, bütün peygamberlerin bahusus Peygamberimiz (a.s.m)’in getirdiği ahkamı dünyada sindirmek için, âdeta vahşi hayvanlar gibi, tekrar tekrar toplanan Birleşmiş Milletlerin, İsevilik şahs-ı manevisinin kılıcıyla iki parçaya bölündüğünü görmüyor musunuz?

GÜNEŞİN DOĞMASINA RAMAK KALDI!..

Amerika, Fransa ve İngiltere; İslamiyet ve insaniyete savaş açmışken Rusya ile Çin, insaniyeti muhafaza etmenin ancak İslam’la mümkün olduğunu görmeye başladı. Almanya ile Japonya ise aklını başına alırken Hindistan, bin yıl hükmedecek saadet güneşinin farkına vardı.  

Hülasa: İslamiyetin dolayısıyla insaniyetin gecesi çok karardı. Gecenin en karanlık olduğu an, güneşin doğuşuna en yakın andır. Saadet güneşinin doğmasına ramak kaldı!

Selam ve dua ile,
Fiemanillah...