Yaklaşık bir buçuk haftadır Kemal Kılıçdaroğlu’nu takip ediyoruz.
Daha doğrusu ilk birkaç gün takip ettik. Sonraki günlerde olaylara öylesine bir bakar olduk.
Yani aslında “Kılıçdaroğlu nasıl kurtulur”u izliyoruz.
Ya da MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin tabiriyle “Hisseli Hayırcılar Kumpanyası”nı.
Kanaatim odur ki belli kesimlerce bileti kesilen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kendini kurtarmak için bir hamle arıyordu. Her türlü afiş, doküman vs. dahi çoktan hazırlanmıştı. Enis Berberoğlu’na verilen hapis cezası ve tutuklanması Kılıçdaroğlu’nun arayıp da bulamadığı bir fırsat oldu. MHP’li muhalif isimlerle yapılan özel görüşmenin ardından en son olarak da Hüsamettin Cindoruk ile yaptığı görüşmeyi hatırlamanızda fayda var.
Deniz Baykal’a kurulan kaset kumpası sonrası Cumhuriyet Halk Partisi’nin başına gelmesinden/getirilmesinden bu yana elle tutulur, gözle görünür bir oy artışı sağlayamayan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine başka bir ismin partinin başına getirilmesi epey zamandır düşünülüyor ve konuşuluyordu.
Aldığımız duyumlara göre TÜSİAD da Kılıçdaroğlu’ndan ümit kesip partinin başından gönderilmesini kesin olarak isteyenler arasında yer alıyordu. Yine Cumhuriyet Halk Partisi’nin içinde pek çok hizip yeni genel başkan aramaya çoktan başlamışlardı.
Ayrıca sorulması gerekenlerden biri de referandum süresince kullandığı cümle ve hitaplara dikkat etmeye çalışan Kemal Kılıçdaroğlu’na ve üslubuna birden ne oldu?
16 Nisan halk oylaması çalışmaları boyunca “Sayın Cumhurbaşkanı” diye hitap eden Kemal Kılıçdaroğlu gitti başka bir Kılıçdaroğlu geldi sanki.
Yumuşak konuşuyormuş hissi verirken o sakinliğin altında en ağır hakaretleri kaşla göz arasında sıralayan Kemal Kılıçdaroğlu “Firavun ve diktatör” gibi hakaretleri sıradan ve günlük iltifatlar gibi kullanmaya başladı.
Şu anda bazı kesimlerden beklenilen karşılık geliyormuş gibi görünse de nihayette ülke yararına bir şey çıkmaz buradan. Sadece ve sadece Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı ve düşmanlığı üreterek ve olan düşmanlıkları pekiştirerek Türkiye’nin hayrına bir şey çıkmaz. Bu tavırlar olsa olsa daha önce AK Parti’ye oy vermiş olup Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği metal yorgunluğunun gerektiği gibi giderilmediği ve bu uğurda çaba sarf edilmediğini düşünüp AK Parti’den uzaklaşmakta olanların yeniden parti etrafında kenetlenmesini sağlamaktan başkaca işe yaramaz.
Yine diğer bazı CHP’li üst düzey yöneticiler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı LAHEY Adalet Divanı’nda yargılatmak için ellerinden geleni yapacaklarını bas bas bağırıyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef aldıklarını sanırken aslında en büyük kötülüğü Türkiye’ye yaptıklarının bilmem farkındalar mı? (Yani kendilerinin de bulunduğu geminin tabanını delmekten bir farkı yok. Başta kendileri olmak üzere sonuçta herkes batacak)
Çünkü tüm dünyada Türkiye’nin teröre destek veren ülke olarak anılmasını istemenin hiçbir açıklaması olamaz. Bu olsa olca başta FETÖ olmak üzere sadece terör örgütlerinin isteyebileceği bir durum. “adalet yürüyüşü” adını verdiği bu çaba Kemal Kılıçdaroğlu’na biraz zaman kazandırdı. Ama kesin olarak kurtulmasını sağlayabilecek mi bekleyip görmekten başka çaremiz yok.
Ramazan Bayramınızı en samimi duygularımla kutlar, Tüm dünyaya, İslam âlemine ve memleketimize barış, huzur ve mutluluklar getirmesini Rabbimden niyaz ederim…