Asrın felaketi, ‘kentsel dönüşüm’ olgusunu bir kez daha gündemin ilk sırasına taşıdı.

Yıkılan binaların yaklaşık yüzde 98’inin 1999 öncesi yapılardan müteşekkil olduğu gerçeği ile ıvır zıvır gerekçelerle eleştirilen TOKİ binalarında, deprem nedeniyle bırakın hasarı çatlak bile olmaması, ‘kentsel dönüşüm” olgusunun ne denli hayati bir önem taşıdığının kanıtları hükmünde…  

 *

15 yıldan beridir bu hususa dikkat çeken ve âdeta çırpınan Sayın Cumhurbaşkanı her vesile ile halkı bu dönüşüme katkı vermeye davet etti.

Sayabildiğim kadarıyla 2012’den beri 25 kez bu meseleye dair konuşma yapmış ve çağrıda bulunmuş.

Mesela 5 Ekim 2012’de şunları söylemiş.

“Amacımız afetler karşısında can ve mal güvenliğini sağlayacak bir dönüşümü gerçekleştirmek; yani rant değil, insan odaklı bir projeyi hayata geçirmektir. Bu konuda tabii siz değerli vatandaşlarıma, kardeşlerime çok büyük görevler düşüyor. Bir hizmetkârınız olarak sesleniyorum; yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıyan yapılarınızı lütfen bir an önce tespit ettirin.”

 *

Bu içten davetin ve çırpınışın istenilen karşılığı görmemesi gerçekten çok hazin…

Vatandaşların, belli bir külfet altına girmeden dönüşümü sağlama çabası ve bu yöndeki talepleri, yadırganabilir belki ama anlaşılabilir bir durum.

Peki, vatandaşı ‘maddi gerekçelerle’ provoke eden ve sırf iktidara karşı çıkıntılık olsun diye bu hayati derecede önemli hususun gerçekleştirilmesini engelleyen muhalefete ne demeli?

 *

Yaşadığımız son büyük felaket bize bir kez daha gösterdi ki, memleketi ve insanımızı değil de siyasi hesaplarını önceleyen yaklaşım, depremden daha büyük bir felakettir!

Yegâne amacı iktidarın tekerine çomak sokmak olan muhalefet, bu dehşetli cürme rağmen enkaz başında ve insanların cesetleri henüz soğumadan sanki dönüşümü engelleyen kendileri değilmiş gibi bu kez de ölümler üzerinden siyaset yapmaya yeltendi.

 *

Hatırlarsanız, depremde en büyük yıkımlardan birine uğrayan Hatay’da 6 mahalle, 2013 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından ‘riskli’ ilan edilmişti.

Bu duruma, milletvekilinden çok bir terörist gibi hareket eden Barış Atay’ın başını çektiği bir grup muhalif ve bazı sol örgütler karşı çıktı.

Türlü manipülasyonlarla kışkırtılan halk bu manipülasyonun etkisiyle kararı mahkemeye taşıdı.

Mahkeme, 2017 yılında Bakanlığın kararını iptal etti.

Cumhurbaşkanlığı'nın ‘riskli mahalle’ kararı da ne yazık ki 2022 yılında yine mahkemece iptal edildi.

Sol örgütlerin kışkırtması sonrası yaşanan süreç ve yargı kararları nedeniyle bölgede kentsel dönüşüm yapma imkânı kalmadı.

Ne acıdır ki o 6 mahalle, depremde yerle bir olan noktalar arasında yer aldı.

Yine Hatay’da CHP'li belediye başkanı Lütfü Savaş 4 yıl önce kentsel dönüşüme karşı miting düzenlemiş ve aynen şöyle demişti:

“Gecenin bu saatine kadar bizleri soğuk havaya rağmen bekleyen değerli Emek Mahallesi sakinlerine teşekkür ederim. Emek Mahallemize dayatılan kentsel dönüşüm projesindeki haksızlıkları ortadan kaldıracağız. Dönüşümde rantın değil halkın yanında olacağız.”

 *

Şimdi soru şu!

Bahse konu muhalif parti, sol örgütler ve milletvekilleri, binlerce vatandaşın öldüğü Hatay’da, bu ölümlerden hangi oranda sorumlu?

 *

Peki; “Kentsel dönüşümü durdurmak için gürültü çıkardık ve kentsel dönüşümü durdurduk” diye övünen Meral Akşener’in bu ölümlerden ve yıkımlardan payına düşen nedir?

Konu, bir makaleye sığmayacak kadar derin ve geniş.

Mezkûr hususa dair onlarca örnek verebiliriz ve buna değil bir makale, sayfalar yetmez.

Ben, sözde muhalif geçinen ‘halk düşmanlarından’ açıkçası hiç de umutlu değilim; ama sözü, yine de Sayın Cumhurbaşkanımızın umudunu ve arzusunu ifade eden şu cümlelerle noktalamak istiyorum…

“Ülkemizde yıllarca kentsel dönüşüm ve TOKİ projelerine karşı çıkan zihniyetin, artık bu inadından vazgeçeceğine inanıyorum.”