Başlığı okuyunca Kapalıçarşı’yı bir topluluğun ele geçirdiğini düşünüyorsanız benim gibi yanılıyorsunuz. Maalesef kötü niyetli birileri güzel kavramlarımızı süfli amaçları uğruna tüketince böyle tedirgin yaklaşmakta çok haklı olduğumuzu düşünüyorum. Kültür sanat alanıyla az buçuk ilgilenen birisi olarak bu ismi yeni duyunca daha öğrenecek ne çok şey var diye hayıflandım. Biraz da utandım açıkçası… Ben yeni öğrendim ama kaç tasarımcının, sanat tarihçisinin, sanat erbabının böyle bir cemaatten haberdar olduğunu merak ediyorum.
İstanbul Ticaret Odası tarafından yayınlanan Geçmişten Geleceğe Kapalıçarşı kitabında Prof. Dr. Önder Küçükerman’ın Büyük Bir Kültür, Tasarım ve Ticaret Mirasının Ana Ekseni: Kapalıçarşı adlı tafsilatlı makalesini okuyunca “Ehl-i Hıref Cemaati”ni de öğrenmiş oldum. Hoca bu topluluğu şöyle tanımlıyor. “İstanbul’un alınması ile birlikte Osmanlı Devleti’nde kullanılmaya başlanan ‘ehl-i hıref’ tabiri, sanat ve beceri gerektiren iş ve meslek erbabına verilen isimdir. Bu anlamda devletin resmi tasarımcı kadrosu olan ‘ehl-i hıref’ bir topluluk olarak tanımlanmıştır.”
Ehl-i hıref Kapalıçarşı’da tasarladıkları yeni ürünleri Topkapı Sarayı’na sunar oradan onay aldıktan sonra bu çalışmaların piyasaya ürün olarak çıkmasına izin verilirdi. Başarılı tasarımlar saray tarafından ödüllendirilirdi. Bu sanatçılar tamamen bağımsız çalışır ve yenilikleri takip ederek piyasanın gelişmesine katkı sunarlardı. İlk yapılan başarılı çalışmalar Topkapı Saray’ında kullanılırdı. Küçükerman hoca makalesinde Ahilik, Lonca, Gedik sistemlerinin Kapalıçarşı’da sistem olarak nasıl çalıştığını güzel örneklerle anlatıyor.
Geçmişten Geleceğe Kapalıçarşı kitabında çok kıymetli yazarların makaleleri farklı boyutlarıyla çarşıyı değerlendiriyor. Bu güzel çalışmanın editörü Prof. Dr. Ali Şükrü Çoruk titiz çalışmayla bu eseri ortaya çıkardı. Kitabın tanıtım toplantısı Kapalıçarşı’da yapıldı ve çarşı yönetimi bu çalışmanın ortaya çıkmasında büyük destek verdiler. Ünlü piyanist Tuluyhan Uğurlu, hoşgörünün, bir arada yaşamanın, medeniyetlerin başkenti İstanbul temalı resitali ile açılışa anlam kattı.
Evliya Çelebi’nin XVI yüzyılda çarşıyı şöyle anlatıyor: “Bütün seferlere gidenlerin, vezirlerin ve a’yanın malları buradadır ki, yer altında nice yüz demir kapılı mahzenleri vardır… İstanbul’un kalabalık ve seçme yerinde, Osmanoğulları’nın büyük hazinesidir.” Bu özelliğiyle çarşı banka ve emanet sandığı görevini de yerine getiriyordu.
Kapalıçarşı, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından vakıflara gelir elde etmek üzere kurduğu Cevahir Bedesteni ile başlamış ve sonra zaman içinde büyüyerek büyük bir pazar halini almış. Büyük yangınlarda tahribata uğramış, onarılarak görevini sürdürmüş. Bu gün çarşıda 2486 dükkân, 62 sokak, 18 han, çok sayıda mescit ve çeşme bulunuyor.
Artık üretim yeri olma özelliğini kaybeden çarşı daha çok satış merkezi olma özelliğini koruyor. Yılda 3 milyon 500 bin yabancı misafirin ziyaret ettiği çarşının hedefi 5 milyon misafir ağırlamak. Çarşı pazar günleri kapalı, açık olsa daha iyi olmaz mı? Çarşı üzerine konuşulacak çok şey var.