Geçtiğimiz hafta vizyona giren “Kalandar Soğuğu” için bir yazı yazacaktım (Geçtiğimiz hafta Pazar günü için yazacaktım). Ki, vizyona girdiği hafta bu filmi mutlaka görün diye seslenebileyim istedim. Aynı çağrıyı tekrar edeyim. Hala geç sayılmaz, bu filmi mutlaka görün.

Son yıllarda Türk sineması adına izlediğim en klas film diyebilirim. Hikayesi ve görüntü yönetimi ince işçilik ile bezenmiş bir film. Hele benim gibi Karadenizli birini tam kalbinin orta yerinden vuruyor. Hem bu kadar yerel bir hikaye, hem de tüm insanlığın ortak duygularına parmak basabilen nadir filmlerden biri bu.

En son “Bir Zamanlar Anadolu’da” filmini izlediğimde kendimi bu kadar gerçekçi bir hikayenin içinde bulmuştum. “Kalandar Soğuğu”nda amatör oyuncuların bu kadar güzel iş çıkarabilmesinin tek kelimeyle yönetmenlik başarısı olarak adlandırabilirim. Mustafa Kara’yı bu güzel iş için ayakta alkışlamak gerek.

Kalandar Soğuğu’nun hikayesinden bir şeyler fısıldamak gerekirse şöyle özetlerim: Karadeniz’in dağ köylerinden birinde oldukça gariban bir hayat yaşayan Mehmet büyük hayallerin peşinde dağlarda maden arayan bir adamdır. Coğrafyanın ve garibanlığın hayalcilik saydığı şeylerin peşinde büyük bir umutla koşan Mehmet’in hayallerine eşi ve annesi de zaman zaman ortak olurlar. Ama Mehmet’in hayalleri gerçek mi olacak yoksa zaten gariban olan haline garibanlık mı eklenecek bunu ancak filme gittiğinizde öğrenebileceksiniz.

Kalandar Soğuğu’nun gişede yapabilecekleri kuşkusuz sınırlı. Ama eleştirmenler ve festivaller mutlaka filmin hakkını verecektir. Zaten Tokyo Film Festivali’nden de ödülle döndü. Şu anda Oscar adayımız olarak isminin geçmesi de hakkıdır. “İftarlık Gazoz”, “Annemin Yarası” ve “Kalandar Soğuğu” filmleri içinden bu yolculuğa gitmeyi en çok hak eden film Kalandar Soğuğu.

Kalandar Soğuğu’na ve yönetmeni Mustafa Kara’ya bu uzun yolculuklarda başarılar dileriz. Allah utandırmasın.