Aile içi bir mesele konuşulmaya başlanınca, hele de yüksek perdeden ve biraz da kırıcı bir tarzda olunca bu, ister istemez aile fertleri arasında bir soğukluk giriyor. Bir müddet kimse kimseyle konuşmamaya, selam verip almamaya, mümkünse aynı ortamda bulunmamaya, aynı sofraya oturmamaya azami dikkat ediyor. Her ailede yaşanan bu durum bir süre devam etse de, nihayetinde aile olmanın gereği olarak küsler barışıyor, soğukluklar gideriliyor, aile bağları zarar görmeden, hayat yoluna devam ediyor.
Son günlerde Diriliş Postası ve AK Parti çerçevesinde yaşananları da ben böyle görüyorum. Aile içi bir meseledir bu. Konuşulması, tartışılması gereken bir durum varsa eğer, bunun konuşulmasından, tartışılmasından daha doğal ne olabilir? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizim için, bu ülke için, ümmet için ne ifade ettiğini çok şükür ki çok iyi biliyoruz. AK Parti’nin ne kadar değerli bir hareket tarafından kurulduğunu ve bu ülke insanı için ne anlam ifade ettiğini de çok şükür ki biliyoruz. Sadece Erdoğan ve AK Parti değil daha nice isimler, markalar böyle gözümüzden sakındığımız, gözümüz gibi baktığımız.
Hepimizin kimyasını bozan Gezi olaylarının yaşanmasıyla birlikte, ne yazık ki hiçbir şey eskisi gibi değil artık. Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi ve dahî 7 Haziran seçimi öncesi ve sonrasıyla da yaşananlar, yaşadıklarımız ve ülke olarak karşılaştığımız manzara, esaslı bir özeleştiriyi mecbur kılıyor. Tüm bu yaşanan kötü gidişatın dış güçler ve içerideki maşalarınca sahnelendiğine, eyvallah. İşe yarar bir proje geliştirmekten fersah fersah uzak olan muhalefetin, AK Parti muarızlığı konusunda aynı safta birleştiğine ve aynı koroda yer aldığına, eyvallah. Türkiye’nin iç ve dıştan topyekûn bir saldırıyla karşı karşıya kaldığına, eyvallah. Ama tüm bunlara karşın bizim de bir B planımız, yeniden bismillah diyecek enerjimiz, yeni bir manevramız, yepyeni bir sözümüz olmayacak mı? 7 Haziran seçiminde oluşan tablo önümüzde… Ne ders çıkardık bilmiyorum; ama 1 Kasım seçiminde oluşacak tablonun daha içimize sinen bir manzara sunması için yeterli yeniliği yapmadığımız/ yapmayacağız görüşündeyim. Evet ne yazık ki, “Yeni Türkiye” eskiyor; ama bunun farkında değiliz!
Bu konularda bir şeyler yapılması gerektiğine inanan ve eleştiri yapanları da hain, satılmış, başka yolun yolcusu olarak damgalamak, kimseye bir şey kazandırmaz! Deve kuşu misali başımızı kuma gömerek, yanlışları görmezden gelerek davamız için iyi bir şey yapmış olmayız. Konuşmamak, dertlere derman olmaz, sadece gelecek olan o zamanı biraz daha uzatır. Eğer gazete sayfalarında yer alan bizden kalemlerin yazdığı eleştirileri okumak istemiyorsanız, sokaktaki vatandaşın kendi arasında ne konuştuğuna biraz kulak kabartın yeter…
“Halifesiz Günleri” okudunuz mu? Baskısı tükenmiş, kitapçılarda bulamazsınız. Ama bir yerlerden/ birilerinden bulup mutlaka okuyun. Neredeyse 20 sene geçmiş o kitapta yer alan yazıların üzerinden; ama hepsi de bugünü anlatıyor.